Yirmi yaşlarındaydım, çok içiyor, kötü besleniyordum ama güçlüydüm hâlâ. Bedenen demek istiyorum ki hayatımda her şeyin ters gittiğini düşünürsen bu da bir şanstı. Beynim kaderime isyan ediyordu ve bu isyanı bastırmanın tek yolu içmek, içmek ve içmekti. Yürüyordum; çoraplarım keçeleşmişti. kokuyorlardı. Çiviler ayakkabılarımın tabanını delip ayağıma batıyorlardı. Mukavva veya gazete koyuyordum tabanlara ama bir süre sonra çiviler onu da deliyor. Ya mukavvayı değiştiriyordum ya da eskisini çeviriyor veya şeklini değiştiriyordum.
Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim.
Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.
Nietzsche'ye göre Nihilizm Batı felsefesinin ulaştığı mantıksal son noktadır. Felsefe çileciliğin hayat projesiyle başlar: Daha yüksek veya daha iyi bir dünya (örneğin, hakiki/ gerçek dünya) uğruna arzuların terk edilmesi.
Görünüşlerin ötesinde daha sahici ve daha iyi bir dünya tahayyül ederiz. Bu hakiki dünyayı kavramada başarısız olunca, umutsuzluğa veya Nihilizm'e düşeriz çünkü hiçbir zaman sahip olamadığımız gibi o daha yüksek dünyayı yitirmişizdir.
Sonuç ise Ressentiment'tir. ( İktidarsız ve âciz nefret, hınç.)
Aşık olduğunuz insan aslında rüyalarınızın erkeği ya da kadınıdır; daha tanışmadan önce onu hayal etmişsinizdir.
Yoktan değil zira hiçlikten çıkar ama yaşanmış veya arzulanmış deneyimlerinizden.
Isaiah Berlin " İki Özgürlük Kavramı" başlıklı yazısında şöyle der: " Bilgi bizi tercih yapmamız için önümüze daha çok seçenek koyarak değil, imkansız şeylere kalkışıp hüsrana uğramamazı engelleyerek özgürleştirir."
İmkansız şeylere kalkışmanın yaratacağı hüsran, neyin mümkün olduğuna dair bilgimizden ziyade hüsrana dair bilgimize bağlı olabilir. İmkansız bir şeye kalkışmanın yaratacağı hüsran kesindir; peki iş istemeye gelince, neyin mümkün olduğuna dair özgürleştirici bir bilgi mevcut mudur?
İmkan sadece deney ve risk yoluyla doğar.
Ya Güzel Olan
Ya güzel olan, senin kopardığın
ve saç
hâlâ kopardığın:
hangi tarak düzeltir, o güzel saçı?
Kimin elinde
hangi tarak?
Ya taşlar, yığın haline getirdiğin,
senin yığdığın.
Nereye gider gölgeleri
ve nereye kadar?
Ya rüzgar, onların üstünden geçen,
ya rüzgar
topluyor mu bu gölgelerin tekini,
atar mı onun senin üzerine.
Parıltı
Sessiz vücudunla
yanımda yatıyorsun kumda,
Üzerinde yıldızlar.
Bir ışın mı kırıldı bana doğru?
Bir değnek mi yoksa
üstümüzde kırdıkları,
böylesine parıldayan?