Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Acemi Okur

"İnsanın eşyalarından birini kullanmak zorunda kalması bir mutsuzluk," diye düşündü Augusto, "onları kullanmak zorunda kalmak. Kullanma bozuyor, hatta bütün güzelliğini yok ediyor. Nesnelerin en soylu görevi seyredilmektir. Bir portakal yenmeden önce ne güzeldir! Cennette bütün işimiz azaldığı, daha doğrusu Tanrı'yı ve ondaki her şeyi seyretmeye indirgendiği zaman bu değişecek. Burada, bu zavallı yaşamda Tanrı'yı sömürmekten başka bir şey yaptığımız yok; tüm kötülüklerden bizi koruması için bir şemsiye açar gibi açmaya kalkıyoruz onu."
Reklam
“Hayır, iktidarların fazla sık değişmesi ülkenin daha çok batmasına neden oluyor da ondan,” dedi. “Neden? Politika değiştiği için mi?” “Hayır, her yeni iktidar kendi zenginlerini oluşturduğu ve böylece dürüst yurttaş oranı daha hızlı bir biçimde düştüğü için,” diye yanıtladı Can Tezcan.
“Adalet en eski çağlardan beri boş bir kavram olarak kaldığına ve bu boş kavram adına sürekli haksızlık yapma geleneği her çağda ve her yerde sürdüğüne göre, yargıyı özelleştirmek adaletsizliğin ağır sorumluluğunu patronun sırtına yüklemek olacak, bu da büyük bir devrime yol açacaktır. Patronlarını seven bir toplum olduğumuza inanıyorsak, bu günahı Tanrı ile devletin sırtında bırakmalıyız,”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Can Tezcan bir süre düşündü. “Evet, belki,” diye yanıtladı. “Bu ülkede en az yüz yıldan beri her iktidar kendi zenginlerini yaratmıştır; ama bizim…” Cüneyt Ender sözünü kesti. “Bereket, Türk halkı sağduyulu bir halk da hiçbir partiyi bir dönemden fazla iktidarda tutmuyor,” dedi. “Evet, öyle, hep kendi zenginlerini yaratan partileri iktidara getirmiş olması da açıkça gösteriyor ne denli sağduyulu olduğunu! ...
Bugün, konutlar ve yollar hızla tek biçimliliğe yönelirken, kılıklar da tek biçimliliğe gidiyor, üstelik kadın ve erkek, evli ve bekâr ayrımı da kalmadı artık, kalsa da kimsenin umurunda değil.
Reklam
Bir ülkede akşam sabah yeni yasalar çıkarılıyorsa, yargı ve yönetim çoktan özelleştirilmiş demektir,” dedi. “Bizdeki durum da bu: her özel durum için özel yasa çıkarılmakta, hem de kaç yıldır. Kaç yıldır, yöneticiler ya da adamları ne istiyorsa o olsun, yüzde yüz o yapılsın, yargıcın, yöneticinin yorumlama hakkı kalmasın diye. Bunu görmemek için kör olmak gerekir.
Hem de, biliyorsun, başımızdaki herifler bunca yıldır bu ulusun nesi varsa, hepsini özelleştirdiler, maden, orman, ırmak, liman, fabrika, hastane, üniversite, ilkokul, her şeyi, her şeyi sattılar haraç mezat, bir anaları kaldı satılmadık, sattılarsa da ben bilmiyorum, kimsenin günahını almak istemem.
Şu son yıllarda nice temel yasanın hoyratça çiğnenmesinden sonra, hukukun hukuk olmaktan çıkmak üzere gelip dayandığı son sınırdı belki bu ev, uzmanların aşıldı mı ortada hukuk diye bir şey kalmayacağını düşündükleri noktaydı.
“Her şeyi özelleştirdiklerine göre, yargıyı da özelleştirseler bari, bundan daha iyi olur, daha kötü olmaz.”
“Yani sen bu on altı kişiyi boşuna tutukladığımızı, yani ortada suç diye bir şey bulunmadığını mı söylemek istiyorsun?” diye bağırdı. Can Tezcan etkilenmiş gibi görünmedi. “Hayır, sayın başkan, öyle bir şey söylemedim, çünkü şu son iki yılda suçsuzluğun da bir suç olduğunu öğrenmeye başladık; ne olursa olsun, bu konuda ben de sizin gibi düşünüyorum,” dedi.
Reklam
“Ama sen kahvaltını bitir önce. Bugün kaç sofrada buğday ekmeği yeniyor?” “Evet, buğday serada yetişiyor, seralar da yabancıların elinde. Gene de bitirmek zorunda değilim. Hiç iştahım yok bu sabah.”
Kitaptaki bu diyalog 17 Şubat 2073 yılında geçiyorKitabı okuyor
... bugün bu ülkenin en özgür insanları suçlular, hırsızlar, halk düşmanları…
Kadının kulağına ezan okunurken, ismi yerine "adamı sıkmayacaksın" vaazı üflemişler.
Sayfa 166Kitabı okudu
— Bugün fön çektiriyorum, kadının biri geldi, fön çeken çocuğa dedi ki: “Sıra var mı? Çok acil komple ağda yaptırmam lazım!” Sibel tutamayıp güldü: — Neden acaba? — Kuaför çocuklar da onu konuşup gülüştü, “Komple ağdanın acelesi mi olur, nereye yetişecekti acaba?” diye, dedi Nergis. Sibel sahte bir evhamla: — Ayy yatakta adamım var, altını kıstım da geldim, dibi tutmasın, çok acil komple ağda yaptırmam lazım... İyi ambulansla gelmemiş karı.
Sayfa 155Kitabı okudu
Çocukken birkaç kez tuttuğu orucun dışında ibadet ettiği görülmemişti Elif'in; Fatiha Suresi'ni bile ezbere bilmezdi. Evde din eğitimi verecek kimsesi olmamıştı. Kelime-i şahadet getirmeyi “Kara Murat” filmlerinden öğrenmiş bir Müslüman'dı Elif... Fatih'in fedaisi Murat, ajan olarak girdiği kralın sarayında, prensesi kendisine âşık edip, adını da Ayşe olarak değiştirip onu annesine gelini olarak götürdüğünde, İslam'ı seçen müstakbel karısına Kelime-i şahadet getirmeyi öğretirken, Elif ekran başındaydı: “Eşhedü enla...”
Sayfa 127Kitabı okudu
1.043 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.