Nazım Hikmet’e bayram için bir ayakkabı almaya karar verirler. O zamanlarda şimdiki gibi hazır ayakkabı satan bir mağaza yoktur. Sadece ayakkabı yapan bir dükkan vardır. Oraya giderler. Ayakkabıcı Nazım’ın ayağını bir kartonun üzerine koyar ve iyice basmasını söyler. Daha sonra kurşun bir kalemle ayağının etrafını çizer. Bu karton onun ayakkabı
Bilseniz, şiirin nasıl bir dile muhtaç olduğunu bilseniz! Konuşan bir ruh kadar temiz, sağlam ve iyi anlatıcı olsun. Bir dil ki bizimle birlikte güneşin batışının hüzünlü renklerine dalsın, düşünsün; bir dil ki ruhumuzla birlikte bir yasın acısı ve umutsuzluğuyla ağlasın. İşte öyle bir dil istiyoruz ki onda o ezgiler, o renkler, o derinlikler olsun. Fırtınalarla gürlesin, dalgalarla yuvarlansın, rüzgarlarla sarsılsın; sonra veremli bir kızın yatağının kenarına düşsün, ağlasın; bir çocuğun beşiğine eğilsin, gülsün; bir gencin umutla parlayan bakışına saklansın… bir dil ki sanki bütünüyle bir insan olsun!
Kendimi dinlerken, ben bile kendim hakkında yanılırken hatta bazen ne demek istediğimi anlayamazken, başkaları beni anlamaktan ne kadar uzaktır, kim bilir!..
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil,
Ben de öyle…
Çok dikkat etmiyorum uzun süredir kendime,
Kılığıma, kıyafetime…
Çorapsız da basıyorum artık yere..
Eskisi gibi de korkutmuyor beni ne grip ne nezle!
Nane limonun iyi gelmediği daha büyük sıkıntılarım var herkes gibi benim de…
Takılmıyorum artık şu her kış ve bahar şişen bademciklerime..
Çok sıcak ya da soğuk şeyler yiyip içmem, hepsi hepsi birkaç gün gene.
Olur biter,
Geçer, gider.
Ama canımı yaka yaka yutkunduğum şeyler var!
Olup bitmeyen
Geçip gitmeyen..
Zaman zaman yine uykusuzluk çekiyorum ama …
Çok da takılmıyorum artık bu uyku konusuna
Uyuyunca geçmeyen şeylerin olduğunu anladığımdan bu yana!..
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana geçen süre içinde çağdaş toplumlar kendine özgü bir olguyu da birlikte getirmiştir. İnsan, eskisinden daha çok sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu, soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarında ise soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar.
Süzülen yelkenler var enginde,
Dalgalar var, güneş var.
Güneş ayna ayna, güneş pul pul
Güneş saçlarınla oynar
Omzundan tutar giydirir seni,
Sırtında tül olur, belinde kemer,
Boynunda inci
Ve dişlerinin zalim çocuk sevinci
Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
Kadın gider ve bir şair doğar bundan
( Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
“Yazın bittiği her yerde söylenir”se
Kadının gittiği de her yerde söylenir
Kadın, gittiği her yerde şiir diye söylenir:
Kadının gittiği, yazın bittiğidir; her yerde
Yaz biter, kadın giderse bunun sonu şiirdir
Yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu..
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
Yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir
Yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
Eylülün semtine kadar böyle gidilir
Bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
Eylül yazdan terk edilmişti, şiirse haziranda
Kadın tarafından terk edildi o söylenceye
Bütün oğullar anneyi bir şiire terk eder!
O kadın beni terk ederse şair olurum
Oğul olduğum kadın, sakın beni terk etme
Şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
Bütün kadınlar şiiri, bir kadına terk eder.
Hayat hep öğretiyor aslında. Hata yapmak yok, yanlış cevap yok, çıkmaz sokak yok. Her şey öğretiyor bize. Hayatımın son birkaç yılında bunu daha iyi kavradım. Benzer yaralara sahip insanlar birbirine merhem olurmuş, gördüm. Kalben hissetmek için fiziken değil, ruhen yakın olmak gerekirmiş, öğrendim. Birine evini açtığında, sofranı kurduğunda kalbini de açarmışsın, keşfettim.
Şikayetleri, olumsuzlukları dile getirirken bonkör; takdirini gösterirken cimri olan insanların kendi içlerinde mutsuz olduğunu anladım. Hiç tanımadığım insanların dualarını, selamlarını aldığımda bunun hiçbir para birimiyle ölçülemeyecek kadar değerli olduğunu hissettim. Çok kişiye minnet duydum. Tanımadığım çok kişiye sarılmak, yalnız değilsin, demek istedim. Öyküler biriktirdim, bir sürü defter bitirdim.
Eksiklerim…Onlarla kendimi kabul etmeyi öğrendim. Yargıladığım her şeyin içimde bir uzantısı olduğunu fark ettim. Başkalarının benim için düşündüğü şeyleri kontrol edemeyeceğimi ve bunun için kendimi üzmemem gerektiğini öğrendim. Affetmenin karşımdakine değil kendime iyilik olduğunu anladım. Zaman göreceli geçermiş; bazı yıllar, bazı günler, bazı dakikalar geçmek bilmedi hayatımda ama yine de bir sürü şey öğrendim.
Zarar, ziyan,hata yok.
Hayat, hep öğretiyor aslında,
Hepimize, hepsi bu.