Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Servet Ali Kızıldağ

Servet Ali Kızıldağ
@Servet_ali
Yazar... Söz yazarı... Kitap ayracı koleksiyoncusu ...
Ama bu cennette yerimin olmadığı çok açıktı, çünkü içinde doğmadıkça asla gerçekten ait olamıyordun.
Sayfa 95
Reklam
Yirmi birinci yüzyılda robotlar, antik medeniyetlerdeki kölelerin yerini alacaktır.
Yeni bir albümü çıkmıştır Cem Karaca'nın. Unkapanı'ndaki Plakçılar Çarşısında IMC'nin bürosundan bu yeni albümden bir kaç tane alır ve evin yolunu tutar. Elbette heyecanlıdır. Yıllardır alışveriş yaptığı ve artık ahbap olduğu mahalle bakkalına girer, evin ihtiyacı ıvır zıvır bir şeyler almak için. Bakkal, Cem Karaca'nın elinde albümleri görünce sorar: "Yeni albüm mü, Cem abi?" "Evet," der Cem Karaca. "Abi be, bir tanesini imzalayıp versene, biliyorsun Cem Karaca'y çok severim," der, öyle paldır küldür. Cem Karaca çatar kaşlarını ve sesine öfke oturur hemen. "Sen de oradan bir teker kaşarı imzala, ver bana, biliyorsun ben de kaşarı çok severim," der. O albüm Cem Karaca'nın ekmeğini kazanacağı malıdır. Bakkal için o kaşar neye denkse, sanatçı için de ürettikleri o kıymette maddi öneme sahiptir.
Sayfa 106Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“ On iki ses öfkeyle bağırıyor ve on ikisi de birbirine benziyordu. Artık domuzların yüzüne karşı ne olduğunu sormaya gerek kalmamıştı. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzdan bir insana, bir insandan diğer domuza, yine bir domuzdan tekrar bir insana baktılar. Fakat hangisinin domuz, hangisinin insan olduğunu ayırt etme olanağı artık kalmamıştı.”
“ Yoldaşlar! Acaba şu yaşadığımız hayatın manası nedir? Bunu açıkça ve olduğu gibi anlamalıyız; hayatımız sefil, kısa ve oldukça yıpratıcıdır. Doğuyoruz, bedenimizi canlı tutacak kadar bize yiyecek veriyorlar, aramızda gücü yetenleri son nefesine kadar çalıştırıyorlar ve çalışamayacak duruma geldiğimiz anda da en vahşi bir acımasızlıkla bizi boğazlıyorlar. ”
Reklam
“ Kendini suçlama. Sus! Düzelecek. Her şey değişiyor... her şey.”
Sayfa 544 - AnneKitabı okudu
"Benzemiyor ya! Hapisteki bu adam diyordu ki, 'İnsan yine de elinden geleni yapar. Tek kollaman gereken şey, ileriye doğru attığın her adımın biraz geri kayabileceğidir ama, hiçbir zaman tam geri kaymaz. Onu kanıtlayabilirsin,' diyordu. 'Ve işte o zaman da haklı olduğun ortaya çıkar. Kayıpmış gibi gözükse bile, aslında kayıp değildir yaptıkların,' diyordu."
... “ Aç insanların gözlerinde giderek büyüyen bir gazap oluşuyor. Ruhlarında yumru yumru gazap üzümleri oluşuyor, büyüyor, ağırlaşıyor, bağbozumuna hazırlanıyor.”
“ Gitar daha değerlidir. Bir şeyler öğrenmek gerekir bir kere. Sol elin parmak uçlarının sertleşmesi, nasırlaşması şarttır. Sağ elin başparmağında da boynuz gibi nasır olmalıdır. Sol parmaklan ger, örümcek bacağı gibi aç, perdeleri sert ve sıkı kavra. Bu gitar babamındı. Bana do-mi-sol akorunu ilk öğrettiğinde böcek kadar bir şeydim. Çalmasını onun kadar öğrendiğimde, o artık hiç çalamaz olmuştu. Kapı eşiğine oturur, dinler, ayağıyla tempo tutardı. Ben bir mola vereyim diye ölürüm, o kaşlarını çatar, ben şarkıyı çıkarana kadar yumuşamaz, ancak ondan sonra arkasına yaslanır, başını keyifli keyifli sallardı. "Çal," derdi. "Güzel çal." İyi gitardı bu. Baş kısım nasıl eskimiş, görüyor musun? Milyonlarca şarkı eskitti onu. Tahtasını aşındırdı. Günün birinde boş yumurta gibi çöküverecek içine. Ama ne sağlamlayabilirsin, ne de onarabilirsin. Yoksa sesi bozulur. Akşamları çalarsın. Bitişik çadırda da armonika çalan biri var. Birlikte hoş oluyor. Keman çalan nadirdir. Öğrenmesi zordur. Ne perdeleri var, ne öğreteni var. İhtiyarın birini çalarken dinleyeceksin, öyle kapmaya çalışacaksın. Çiftlemeleri nasıl yaptığını söylemez o da. Sırdır der. Ama ben seyrettim. Öğrendim nasıl yaptığını.”
...“ Sakindi yüzü. Gözlerinde garip bakışlar vardı. Bir heykelin zaman kavramından yoksun gözlerine benziyordu gözleri. ”
Reklam
“Yoruluyorum artık , hepsi bu. Uykuyla dinlenemeyecek kadar yorgunum artık. Ne yapacağımı da bilemiyorum.”