İnsanlar kendilerinde olmayan bir erdemin başka birinde var olabileceğine akıl erdiremiyorlardı. Birinin zayıf olduğunu hayal etmek, onun güçlü olduğuna inanmaktan çok daha kolaydı.
Tehlikenin doğurduğu korku, içinde tuhaf bir çekim, ürpertici bir haz karıncalanması başlatmıştı bile, bu parmaklarını bir hançerin soğuk ağzına sürmek veya bir namlunun, içinde ölümü barındıran kara ağzına bakmak gibi bir duyguydu.
Öylesine ince bir yanı vardı ki insan ister istemez ince davranmak zorunda kalıyordu, bir anlamda o da bunu bekliyordu. Yanı başımda olması, çirkin her şeyi siliveriyordu.
Ama sadece bir gün kalıp gitse bile, boşluğu bomboş, karanlık geceleri kapkara, yağmurlu geceleri sırılsıklam yapsa bile, nasıl vazgeçebiliriz istediğimiz şeylerin ta kendisinden? Onu kendimizden ayırmak, eti tırnaktan ayırmaktan daha zor olurdu.
...onu gördüğünden beri içinde mutsuz özlemlerin canlandığını hissediyordu, belirsiz ve amaçsız özlemler bir yerlere doğru gidiyor ve sonra ona bomboş bir şekilde dönüyorlardı, geometrik açıdan kusursuz bir çemberin çizilişine benzer şekilde.
Yakmaktan korkmayın. Çevrenizdeki her yer aydınlanana kadar kendiniz yanın ve etrafınızdakileri tutuşturun. Ama bu yolda hızlı bir başarı da beklemeyin. Sizleri onaylamak veya sizlere sempati duymak yerine alay edebilirler. Şan ve şeref yerine lanet ve nefret kazanabilirsiniz. Yardım etmek yerine gizli entrikalar kurabilir veya açıkça sizinle mücadele edebilirler. Onlarca, yüzlerce, binlerce karanlık güç sizin aydınlık işlerinizi söndürecektir. Ama siz yakın! Yanın ve yakın!
Yöneticiler, iyi veya kötü de olsalar, kahraman veya zalim de olsalar kendi halklarının birer parçasıdırlar. Milletlerinin ruhunu yansıtırlar. Kendi milletlerinin birer ürünüdürler. Halk nasılsa onlar da öyledir. Her halk hak ettiği şekilde yönetilir.