Aklının korunması için Tanrı'ya ilk yalvaran insanın dileği yerine getirildi. O günden bu yana insanın aklı, Tanrı tarafından korundu. Belki bir kasada, belki de bir cennette. Çünkü aklın, insan bedeninden kaçabileceği beş delik ve akıl yoksunu bedende delilik vardı. Akıl, insandan korundu. İnsan, beş duyulu bir hayvan oldu. Bedeni ölümlü, aklı korunan bir hayvan. Tanrı'nın insan olarak doğacağı güne kadar böyle sürecek. Aklı, insanla öldüğü gün öpülecek.
"Özgür mü diyorsun kendine? Sana hükmeden düşünceni anlat, duymak isterim" diyor ve ekliyor; "Bazı sırlar vardır, yalnız dostlara anlatılacak. Bazı sırlar vardır, dostlara bile anlatılmayacak. Bazı sırlar vardır, kendimize bile açıklanmayacak!”
Böylece, Tanrı'nın şeytana içini dökmesinden insan doğdu. Böylece, ışığın karanlığı delmesinden ve döllenmesinden sen doğdun. Böylece sen loş oldun. Bazen aydınlandığını bazen de karardığını sandın. Ancak hangisinin sen olduğuna karar veremedin. Ne kötüsün ne de iyi. Her şeyi düşünebilir, her şeyi hayal edebilir, ancak sadece seçtiklerini gerçekleştirebilirsin. Düşünce şeytandan, davranış Tanrı'dandır. Hangi düşüncenin davranışa dönüşeceğine karar verense insandır.
Sayısız düşünceler çöplüğünde, bir ceset çiçeği edasıyla yeşerip büyüyor, nefes almama isteği ve çaresizliğim.
Bir yazısında şöyle demiş Çiğdem; “İyi şeyler de olur bazen ama işte çaresizlik öyle bir şeydir ki, iyi bir şey olduğunda kendinizden çıkıp gitmek istersiniz çünkü o beden mutlu olmayı bilmiyordur artık.”
Bu yüzdendir ki önce bir rüyada yok olup, bir ceset çiçeğinde yeniden var olacağım. Öyle var olmadı mı doğmamış olan?
Yaralandığı yerde şifa bulamazmış insan…
Onurcan Gök
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
Iyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.