Vaere

Açık konuşmak gerekirse, Victor'ın da mezarlıkları pek sevdiği söylenemezdi. Ölü insanları sevmiyordu çünkü onlar üzerinde pek bir etkisi yoktu. Sydney de ölüleri sevmiyordu çünkü üzerlerinde kalıcı bir etki bırakıyordu.
Sayfa 12
Reklam
İyi bilinen bir gerçektir ki, halka hükmetmeyi en çok isteyenler, ipso facto bu işi yapmaya en az uygun olanlardır. Özeti özetleyecek olursak: Kendisinin Başkan yapılmasını sağlayabilecek kişilerin bu işi yapmasına hiçbir surette izin verilmemesi gerekir. Özetin özetini özetlersek: Halk bir sorundur.
Sayfa 206Kitabı okudu
"Evren," dedi Gargravarr yanıtı uzatmadan, "bütün o sonsuz Evren. Sonsuz güneşler, aralarındaki sonsuz uzaklıklar ve görünmez bir nokta üzerinde görünmez bir nokta olan, sonsuz küçüklükteki kendin."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Marvin kendisine çok zor gelen bir yanıt vermek zorunda kaldı. "Bilmiyorum," dedi.
İnsanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa, diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor.
Reklam
"Alfa Centrauri'ye giden kimse olmadı da ne demek? Tanrı aşkına, insanoğlu, biliyorsunuz ki orası yalnızca dört ışık yılı uzaklıkta. Kusura bakmayın ama çevrenizde olanlarla ilgilenmeye zahmet etmiyorsanız, bu dizin sorununuz." "Yok etme ışınlarını harekete geçirin." Açılan kapılardan aşağıya ışık selleri aktı. "Bilemem," dedi anons sistemindeki ses, "sizi kahrolası ilgisiz gezegen, sizlere karşı hiçbir sempati beslemiyorum."
Yanında bara sürüklediği kız son bir saat içinde ondan gerçekten nefret etmeye başlamıştı ve bir, bir buçuk dakika içinde adamın birdenbire buharlaşıp hidrojen, ozon ve karbonmonoksitten oluşan bir buluta dönüşeceğini bilseydi herhalde çok memnun olurdu. Ancak o an geldiğinde kendisi de buharlaşmakla meşgul olacağı için bunu fark edemeyecekti. Barmen gırtlağını temizledi. Sonra kendi sesini duydu: "Son siparişler, lütfen."
"İç." Ardından tam anlamıyla gerçeklere dayanan şu cümleyi ekledi: "Dünya'nın sonu gelmek üzere." ... "Bugün perşembe olmalı," dedi Arthur kendi kendine, birasına eğilerek, "perşembeler hep zorlu geçer."
Zaman bir yanılsamadır. Hele öğle vakti iki misli yanılsamadır.
Sonra, adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir perşembe günü, Rickmansworth'de küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birdenbire fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirilebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı. Bu sefer doğru olanı bulmuştu, bu işe yarayacak ve hiç kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti. Ama ne yazıktır ki, bir telefon bulup birilerine bundan söz edemeden korkunç, aptal bir felaket meydana geldi ve fikir sonsuza dek yitip gitti. Bu o kızın öyküsü değil.
Reklam
"Peki, ona güvenebilir miyiz?" diye sordu. "Bana kalsa, ona Dünya'nın sonu gelene kadar güvenirdim." dedi Ford. "Ya, öyle mi," dedi Arthur, "peki Dünya'nın sonuna ne kadar kaldı?" "Yaklaşık on iki dakika kadar," dedi Ford, "haydi, bir içkiye ihtiyacım var."
"Bay L. Prosser, söylenenlere göre sıradan bir insandı. Bir başka deyişle maymundan gelme, karbon temelli ve iki ayaklı bir yaşam biçimiydi.
It's hard work convincing someone that he isn't dead when his own mind has decided otherwise.
WHEN IN DOUBT AND IN NEED OF INFORMATION, find a snitch and squeeze him. That was one of the very few investigative techniques I was aware of. As a matter of fact, that and the "annoy principals involved until the guilty party decides to kill you" pretty much summed it up for me. Move over, Sherlock.
It's a reflex. Hear a bell, get food. See an undead, throw a knife. Same thing, really.
Hope, that cruellest of sensations, bringing release in the midst of pain, only to snatch it away again just as the sufferer dares to believe.
Sayfa 289 - LokiKitabı okudu
Reklam
Nine days, nine nights. And on the ninth day, everyone died.
Sayfa 275 - LokiKitabı okudu
People tend to blame Chaos whenever anything goes wrong, but in fact most of the time Chaos doesn’t need to intervene. The Folk don’t need any help when it comes to massacring each other. You name it, they did it – murder; rape; the sacrifice of infants – all the time blaming the sunless sky, when the darkness was already there, in their hearts.
Sayfa 265 - LokiKitabı okudu
And you’re Heid, otherwise known as Gullveig. The Sorceress. The mistress of runes. Cunning, greedy, vengeful. Big fan, by the way – those are my favourite qualities.
Sayfa 250 - LokiKitabı okudu
Book 3 Sunset : Lesson 10 Punishment
Punishment is futile. It doesn’t stop crime, or undo the past, or make the culprit sorry. In fact, all it does is waste time and cause unnecessary suffering.
Sayfa 238 - LokabrennaKitabı okudu
Well, that’s history for you, folks. Unfair, untrue and for the most part written by folk who weren’t even there.
Sayfa 211 - LokiKitabı okudu
Reklam
Never trust anyone: a friend, a stranger, a lover, a brother, a wife. But most of all, remember this: Never trust an Oracle.
Sayfa 209 - LokiKitabı okudu
Book 3 Sunset : Lesson 4 Destiny
A man too often meets his Fate whilst running to avoid it.
Sayfa 205 - LokabrennaKitabı okudu
Still, teenage werewolves are typically foul; hairy, smelly and monosyllabic. Not unlike the human kind, when you come to think of it.
Sayfa 193 - LokiKitabı okudu
Book 3 Sunset : Lesson 1 Death
The dead know everything, but don’t give a damn.
Sayfa 185 - LokabrennaKitabı okudu