Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Vedat YEGEN

Üniversite
Eğitim bakanı M. Necati Bey bakanlığının bütçe görüşmeleri sırasında şöyle diyecekti: "Üniversite doğrudan doğruya bağımsız bir kurumdur. Milletin manevi gücünün temsilcilerinden biridir. Kabul etmek gerekir ki üniversite denilen kurum, doğrudan doğruya Eğitim Bakanlığının buyruğu altında bir kurum değildir. Eğer gelişigüzel herhangi bir kişi üniversite kurumuna 'şu biçimde, bu biçimde davranın' diye kuyruk kıracak olursa, orada üniversite yok demektir. "
Reklam
Dindarlık Üzerine
Yöneticilerle ayrıntılı olarak ilin sorunlarını konuştu. Sonra kalması için hazırlanan Mehmet Emin Ağa'nın konağına geldiler. Gece Kastamonu donandı. Fener alayı düzenlendi. Meydanlarda halk oyunları oynanıyordu. Kastamonu büyük zaferi, kurtuluşu bir daha kutluyordu. Gazi, Vali, Belediye Başkanı, milletvekilleri, Mehmet Emin Ağa, Nuri, Fuat ve Tevfik Beyler, Başyaver konağın geniş sofasında oturuyorlardı. Gazi Nuri bey'e gülerek sordu: "Ne diyorsun?" "Ne diyeyim? Senin ve halkın büyüklüğünün önünde eğiliyorum." Gazi misafirlere açıkladı: " Nuri bey şapkayla görünce halkın bize taşlayacağından korkuyordu. " Vali " ilimizin halkı dindardır. " dedi, ".. ama bana da azdır. " Gazi güldü: "Bizim dindarlarla sorunumuz yok. Dindarların da bizimle sorunu olmaz. Dine, dindara karşı değiliz ki. Niye olalım? Dinimiz son ve en mükemmel dindir. Biz sadece dinin istismarına, çıkar aleti ve yobazlık, bağnazlık vesilesi yapılmasına, hurafelere boğulmasına karşıyız. Sanırım sizler de öylesinizdir. " "Evet efendim."
İsraf
İsmet Paşa, Lord Curzon'un ünlü tehdidini özetledikten sonra "Beyler" dedi. "...bu sözü, bu sözü söylediği sıradaki yüzünü, tavrını her hatırladığımda kalbime ağrı giriyor. Kredi, destek, yardım istersek, bizden yine ayrıcalık, öncelik, hak isteyecekler, bize yine küçümseyerek bakacak, onurumuzu kıracaklar. Bunun ne demek olduğunu bilen insanlarız. Yine sağmal ineğe döner, milletimizin hakkını yabancılara yedirmiş oluruz. Öyleyse dışarıdan yardım beklemeyeceğiz, tek kuruş istemeyeceğiz. Kendi bir kaşık yağımızda kavrulacağız. Hiçbir alanda israfa, gösterişe, lükse kaçmayacağız, hesapsızlık yapmayacağız. Tek kuruşu bile düşünerek harcayacağız. İşimiz imkansızı başarmak. Hem de hızla."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Vedat YEGEN
Bir kitabı okumaya başladı
Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci Kitap
Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci KitapTurgut Özakman
9.4/10 · 1.236 okunma
İki Gölge
Issız eski parkta karlar içinde, Arıyor geçmişi iki gölge Bunları kendine söyler söylemez anlamıştı, ağır ve ışıltılı anahtar elindeydi, uykuya dalmış derin kuyulardan alabildiğine parlak, alabildiğine keskin bir şekilde bir anda çıkagelen bağlantıyı anımsamayla birlikte kurmuştu: Yoldaki gölgeler yapmıştı bunu, kendi sözcüklerine dokunup onları uyandırmışlardı, evet ama bundan da fazlası olmuştu. Ve adam bir ürperti ile gerçekleşen kavrayışının anlamını, sözcüklerin gerçeği söyleyen anlamını ansızın hissetti: Geçmişlerini arayan, artık gerçekte var olmayan geçmişe boğuk sorular yönelten bu gölgeler onların kendisi değil miydi? Gölgeler bir gün canlanmak isteyen ama bunu artık başaramayan gölgeler ... Ne kadın eski kadındı ne de adam eski adam... Ama tıpkı ayaklarının dibindeki bu kara hayaletler gibi kendilerini bulmak için boş yere didiniyor, cansız ve güçsüz çabalarla kendilerinden kaçıp, kendilerini yakalamaya çalışıyorlardı
Reklam
52 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
24 saatte okudu
Geçmişe Yolculuk
Geçmişe YolculukStefan Zweig
7.3/10 · 26,4bin okunma
Öfke
Atalarımız boşuna, "Öfkeyle kalkan zararla oturur." dememişler. Bu gibi aşırılıkları da nedense çocuklarımızda daha sık göstermeye yatkınız. Sanki onların bize bağımlı olmaları, küçük ve güçsüz olmaları, aynı şekilde yanıt verememeleri bize bu hakkı mı tanıyor? Kızgınlığımızı kendimize eşit veya kendimizden üstün birine yöneltirken dikkatli ve kontrollü olmaya çalışabiliyoruz da, neden öfkemize karşı savunmasız (üstelik kendi özümüz olan) küçük bir çocuk karşısında kendimizi kontrol edemiyoruz veya etmiyoruz? Küçük bir çocuğa bağırabiliyoruz (el kaldırabiliyoruz) da neden büyüyünce, örneğin 17-18 yaşına geldiğinde aynı şeyi yapamıyoruz? Bizi terk edebilir veya karşılık verebilir diye mi? Mantıkla bakıldığında bir haksızlık yaşanmıyor mu?
Sayfa 152Kitabı okudu
gerçek sevgi
Çocuklarını mutlu etmek adına çeşitli nesneler sunmak, aslında kolaya kaçmak demektir. Çünkü, bu tür nesneler, elini cebine atmak gibi kolay bir yoldan elde edilirler. Oysa, çocuğa gerçek ve nitelikte zaman ayırmak, onun meraklarına yanıt vermek, düşünce ve duygularını dinlemek, gelişmesine ön ayak olacak faaliyetler yaratıp çocuğuyla paylaşmak, kişiliğini geliştirmesine destek olmak, çocukla iletişim çok daha zor, daha fazla sabır, zaman ve özveri isteyen davranışlardır. Ancak bu davranışlar gerçek sevgi gösterileridir. Çocuğun ruhunu ve zihnini doyurur, Dünya ile ilişkisini, yapay olmayan, gerçekçi temelleri üzerinde yapılandırmasına neden olur. Böylece özgüveni gelişen çocuk, çevresi ve kendi ile barışık bir kişilik oluşturur.
Sayfa 178Kitabı okudu
Cumhuriyet
Sevinç Cumhuriyeti bekleyen büyük, acı, kanayan sorunları bir akşamlık olsun unutturmuştu. Oysa bir zamanların en kudretli, en uygar imparatorluğundan Cumhuriyet'e, kötü ve akıl dışı yönetim yüzünden, maddi bakımdan borca batık bir miras kalmıştı. Cehalet, yoksulluk, birçok konuda üzücü, utandırıcı gerilik, yönetici, uzman ve milli sermaye yetersizliği, büyük bir borç, Batı karşılığını aşağılık duygusu, Arapçılık, kadın erkek eşitsizliği, sağlıksız toplum, yetersiz eğitim, çağdaşı kanunlar, hurafeler, batıl inançlar, huzurlarına sürünerek girilen şeyler, Toprak ağaları, Ortaçağ'ın sürmesini, halkın uyanmasını asla istemeyenler, İngilizlerin kışkırttığı ve Sevr'in umutlandırdığı ayrılıkçılar yani Kürtçüler ile Lozan'ı affetmeyen emperyalist bir dünya, Güneybatı Anadolu'da gözü kalmış İtalya vb., vb. Cumhuriyet bu sorunları çözmek, bu zorlukları aşmak, bu düşmanları yenmek zorundaydı. Yenebilir miydi? Cumhuriyet karşıtları kıs kıs güldüler. Bu yeni, yoksul devlet, bu deneysiz yöneticiler ne bu büyük sorunları çözebilirlerdi, ne bu dev gibi düşmanları yenebilirlerdi. Haklı gibi görünüyorlardı. Ama bir şeyi unutmuşlardı: Yurtseverlik. Onun yenemeyeceği ne vardı?
Sayfa 342Kitabı okudu
Reklam
Büyük hata
Sir Rumbold odasından Haliç'e bakarak, "Türklerle Sevr Antlaşması imzalanmıştı.. " dedi, "... Sevr yırtıldı, yeni bir barış andlaşması için toplanacağız. İşgalimiz altındaki İstanbul'da şimdi Türkler egemen. Basın üzerindeki sansürümüz artık anlamsız oldu. Mr. Lloyd George istifa etmek zorunda kaldı. Yunan Kralı devrildi. Şimdi de Osmanlı Sultanı çekiliyor. Kurduğumuz cephe dağıldı. Nerede yanlış yaptık?" General Harrington yanıtladı: "Ankara'yı İstanbul sandık. Eski İngilizlerin deyişi ile 'Koca Türk'ü unuttuk."
Sayfa 136Kitabı okudu
Anadolu
Anadolu... Düşman akıl öğreten müftülerin, düşmana yol gösteren köy ağlarının, her gelen gasıp da bir olup komşusunun malını talan eden kasaba eşrafının, asker kaçağını koynunda saklayan zinacı kadınların, frengiden burnu çökmüş sahte sofuların, cami avlusunda oğlan kovalayan softaların türediği yer burasıdır. Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posta halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. Anadolu halkının bir ruhu vardı,nüfuz edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı, besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Sana ızdırap veren bu şey senin kendi eserindir, senin kendi eserindir.
Sayfa 110Kitabı okudu
Eleni'ye
"Ey benim altın yürekli annem, güzel Tiyam, can yoldaşım, balkızım, Züleyham, kadınım! Beni cennette yaşatmak için cehenneme gitmeyi bile göze almanı, mutlu olayım diye sevinç içinde çırpına çırpına mum gibi yanıp tükenişini, nice acılara kurbanlık koyun gibi boyun eğişini, içimi zenginleştiren o emsalsiz güzelliğini, aşk dolu gözlerini, o sınırsız sabrını, o tükenmez şefkatini, yarattığın o büyülü dünyayı, seni, seni, seni hiç unutabilir miyim? Bütün deliliklerini kutsayarak, sevgim gittikçe köpürerek, özleminle yana yana anıyorum seni. Başım ne zaman derde girse, incinsem, yine seninle avunuyorum. "Aldırma" diyorum kendi kendime, "Tiya Eleni bir ak kuş gibi uçup gidene kadar senindi ya." Sagapo Elenimu!
Sayfa 332Kitabı okudu
Vedat YEGEN
2024 okuma hedefini ekledi.
2024 OKUMA HEDEFİ
7/50 kitap - %14 tamamlandı
7 kitap okudu
50 kitap
1.820 sayfa
0 inceleme
10 alıntı
6 günde 1 kitap okumalı.