Belki kalem alacak param olmasaydı daha içten yazabilirdim bu yazıyı. Siz de okurken halime daha bir acırdınız. Lakin her şeyin elimizin altında oluşundan mıdır bilinmez, okunma değeri tartışılır art arda dizdiğimiz cümlelerin, sayfaların. Ander Tangen’i kıskandığımdandır belki de, kendine duyduğu saygıya özendiğimdendir; ekmek alacak üç kuruşum olmasa, daha bir onurlu yaşardım diye düşünmekten kendimi alamayışım.
“Başkalarından daha namuslu yaşamaya mecbur muydum sanki, sözleşmem mi vardı benim?” derken kahramanımız, içimde oluşan merak duygusuna yenik düşüyorum. Neden bir kuru ekmek çalıp hapse girmedi de bedava bakılmayı tercih etmedi? Sefiller Jan Valjan’la kıyaslıyorum işin içinden çıkamıyorum. Gururuna yediremedi besbelli, onuruna leke sürmeyi adına yakıştıramadı. Açlığı bu denli varoluşunun bir parçası olarak kabul eden bir adamın yerine kendimi koyma cesaretini de gücünü de benliğimde bulamıyorum. Aç olmayı bıraksa kendini tanıyamayacak, karnı azcık doyar gibi olsa özünden uzaklaşıverecekmiş gibi hisseden birine nasıl empati yapılır hiç bilmiyorum. Her şeyin elimizin altında oluşundan belli ki, kalemi kağıda sürüp de 10 kron değerinde güzel bir makale yazamıyorum. Açlığın kıymetini hiç birimiz Ander Tangen kadar bilemeyeceğiz, bak işte bunu çok iyi biliyorum.