..hastalıklar insandan insana değişebilir,ama şu anda bizi tam anlamıyla körlük öldürüyor, Ölümsüz değiliz, ölümden kaçamayız ama hiç olmazsa kör olmaktan kaçınmalıyız.
her şey yolunda giderken herkesin kendine özgü düşünceleri vardır, örneğin, istersek gözlerle duygular arasında doğrudan bir ilişki olup olmadığını tartışabiliriz ya da insandaki sorumluluk duygusunun normal bir görme yetisine sahip olma sonucu ortaya çıkıp çıkmadığını kendimize sorabiliriz, ama doğal gereksemeler bizi acımasızca sıkıştırmaya başladığında, duyduğumuz acı, çektiğimiz sıkıntı bedenimizin kaldıramayacağı boyuta ulaştığında, içimizdeki hayvan kendini tüm varlığıyla ortaya koyar.
tüm insanların kör olduğunu, gözlerinin nurunu yitirdikleri yetmiyormuş gibi, saygı ışığını da yitirdiklerini ve benzeri rezilliklerin, hatta daha da beterlerinin diz boyu çıktığını bir düşünün..
Geriye kalanlar da, yaşadıkları aşağılanmalara boşu boşuna onurlu bir çözüm aramaktan yorgun düşmüş durumda, bugünden daha iyi, daha özgür, hiç olmazsa bolluk bakımından daha zengin günler yaşayacakları umuduna yavaş yavaş sarılarak uykuya daldılar.
Akıl yürütmeye her zaman gölge düşüren önyargılara ve duygulara kapılmadan soğukkanlılıkla bakabilseydik, yetkililerin bütün körleri bir araya toplamalarının, her birimizi cüzamlılara yaptıkları gibi benzerlerimizin yanına birbirimizle iyi geçinmek üzere koymalarının büyük bir ileri görüşlülük olduğunu anlardık.
Onlar ölü, bize hiçbir şey yapamazlar, dedi, kendine ve çevresindekilere güven vermek isteyen biri ama bunu söylediğine pişman oldu, körlerin ölü oldukları, artık kıpırdayamayacakları doğruydu, ama bu beyaz körlüğün aslında ruhla ilgili bir hastalık olmadığını nereden bileceğiz, öyleyse, yani bu varsayım doğruysa, bu körlerin ruhları şu anda şimdiye kadar olmadığı kadar özgürdü, çünkü bedenlerinden ayrılmışlardı, dolayısıyla istediklerini yapmakta da çok daha özgürdüler,özellikle de kötülük yapmakta, ki en kolay yapılan şeyin kötülük olduğunu herkes bilir.