Gelecekte ille de kesileceksem, güzel bir eşyanın yapımında kullanılmayı hayal ediyordum.
Sözgelimi, kesildiğimde, bir köylü, tutup beşik yapsındı beni. Oymalarım olsundu ince ince, işlemelerim, renklerim ve boncuklarım olsundu. Kara gözlü, ela gözlü kızlar uyutaydım bağrımda, selvi boylu, kara pürçekli oğullar büyüteydim. O zaman, herhalde birbirinden güzel ninniler de söylenirdi başucumda. Saçları sesine, sesi saçlarına benzeyen ipek yumuşaklığındaki bir anne, bağrımdaki çocuk uyandıkça palas pandıras koşar, gelip yanı başıma otururdu. Sonra, ben de ninni ninni tüterdim geceler boyu... Yıllarca, ta ki büsbütün çürüyüp yok olana dek, o annenin süt kokan, ılık sesiyle yıkanırdım.
Ya da, ille de bir şey yapacaklarsa, bir çocuk bahçesinde oyuncak yapsınlardı beni. Herhangi bir şehrin herhangi bir semtinde, çiçeklerin, bankların ve salıncakların arasında bir tahterevalli olaydım sözgelimi.
Bu mümkün değilse, şırıl şırıl şakıyan fıskiyelerin ötesinde, şaha kalkacakmış gibi duran, tahtadan bir at olaydım. Herhalde, o zaman da, her gün şehrin değişik semtlerinden, pembe gülüşleriyle, irili ufaklı çocuklar gelirdi yanıma. Gelince de, annelerinin babalarının ellerinden renkli birer uçurtma gibi koparak hemencecik sırtıma binerlerdi. Onlar beni minicik elleriyle okşarken, ben de bir güzel hoplatırdım onları üstümde, güldürür, sevindirirdim. Gülüşlerinin rengine karışıp şehrin her yerine dağılırdım böylece, sevinçlerinin derinliklerine sinip caddeler boyunca inanılmaz bir keyifle gürül gürül akardım.