Kitaplardan başını kaldırmıyor kimse ile ahbap olmuyordu. Kendi yaşında çocuklara mahsus olan neşe ve hüzünlerden hafifliklerden onda eser yoktu yaşlı başlı bir insan gibiydi. Kalbi bütün sevgilere ümitlere kapanmıştı...
Yer yer açıldı hâne-i tende çerâğ-ı ye's
Etti kazâ derûn-i dili dâğ dâğ-ı ye's...
(Vücutta yer yer ümitsizlik çerağı açıldı.
Talih bütün gönlü ümitsizlik yarası içinde bıraktı.)
Yetmez mi temâşâ-yı cemâl el de sunarsın
Ey âşık-ı mihnet-zede buldukça bunarsın...
(Güzelliği seyretmek yetmez mi ki bir de el uzatıyorsun? Ey mihnete uğramış âşık; buldukça bunuyorsun.)
Yare küstahâne dil arz etti dağ-ı sîneyi
Ateşîn pirâhen oldu germi-i haclet bana..
(Gönül sevgiliye göğsündeki yarayı küstahça gösterdi. Utanmanın verdiği sıcaklık bana ateşten bir gömlek oldu)
Yaktın ey âteş-zen-i ârâm yanmış gönlümü
Nev-heves kıldın şu kendinden usanmış gönlümü...
(Ey rahat ve huzuru yakıcı sevgili, aslında yanmış olan gönlümü yaktın.
Şu kendinden usanmış gönlümü yine yeni heves ve arzu diler hale koydun.)
"Hicriyle çifte nehr-i revân gözlerim
O nihâli hayli zaman oldu gözlerim..."
(Ayrılık ile gözlerim akan iki nehirdir.
O fidan gibi sevgiliyi hayli zaman oldu gözlerim -beklerim-)