Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu…
Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…
Ey sen ki kül
Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder…
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök, ver!
Yoktur öte âlemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…
Hakikaten şu insanlar pek müz’iç mahlûklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı.
Dickens, yalın bir üslupla bizlere sunduğu insanlık için ders niteliğindeki eserinde; yaşayış biçimimizde anda kalmanın, anın tadını çıkarmanın, mutlu olmanın ve mutluluğun bulaşıcılığının, iyiliğin ve cömertliğin, duyarlılığın ve neşenin, güler yüzün ve sevecenliğin önemi üzerinde durarak sosyolojik bir çözümlemeyi görmemize olanak