Abanoz kule okuduğum ilk eseri idi yazarın.Tanrı-yazar kavramını reddettiğini ikinci kez gördüm.Ucu açık düşünceler,ucu açık bir son.İnsanın biriciklik duygusunun örselenişi ,Gerçeklik duygularının ustaca esnekleştirilmesi beni yakaladı ve hiç bırakmadı.Üstünde defalarca düşünülmesi,pek çok kez okunması gereken bir klasik bence.
Abanoz sertliği ve ağırlığıyla bilinen bir odun.Güçlü olduğunu zannedersin ama ilk sert odundan kuleye çarpınca anlarsın ne kadar zayıf olduğunu
Doğru ve yanlışın paranoyasında harika bir yolculuktu.
Daha önce Abanoz Kule'yi okumuştum John Fowles'tan. Biraz da farklı üslupta denemeler niteliğinde olan kitap, beni etkiledi ancak tam da emin değildim. Yine de Büyücü'yü okuyacaktım çünkü sağlam bir dil işçiliği vardı. Nitekim bugün bitirdim.
Nicholas Urfe, ailesinden kalan parayı bitirirken Allison isimli bir kızla tanışır. Bir müddet beraber yaşarlar. Ancak, İngiltere'den ayrılma ve Yunanistan'da İngilizce öğretmenliği yapmak için Urfe, kızı bırakır. Yunanistanda bir adada öğretmenlik yaparken Conchis isimli biriyle tanışır. Tanrı Oyunu adını verdikleri gerçek bir oyuna başlarlar. Bu arada Allison'ın intihar ettiği haberi gelir. Conchis'in ekibinden Julie ile birbirlerine aşık olurlar fakat bu da kurgunun/oyunun bir parçasıdır. Urfe, oyunu fark etse de ters hareketleri sebebiyle, kapıldığı bu oyundan atılır. Okul da işine son verince Londra'ya geri döner. Burada araştırmasına devam ederken Allison'ın ölmediğini öğrenir. Buluşurlar ve karar aşamasında roman biter.
Gençliğimde Dickens’a bayılırdım. Damağımda kalan tat bozulmasın diye yeniden okumuyorum. Biliyorum ki Dickens büyüktür. İngiliz edebiyatı da elbette. Henry James’in Türkçeye çevrilmiş birkaç kitabı, örneğin Yürek Burgusu elimde eskidi okunmaktan. Aynı kitaptaki Ormandaki Canavar ve Daisy Miller öykülerini herkesin okumasını salık veririm. Bir de o kaçınılmaz John Fowles var ki onu okurken edebiyatın gücünü keşfedersiniz. Abanoz Kule, Fransız Teğmen’in Kadını, Yaratık, Koleksiyoncu ne güzel romanlardır. Sevdiğim son İngiliz ise Ian McEwan. Türkçede arka arkaya yayımlanan kitaplarını kaçırmıyorum.
Puanım 1/5 (%18/100)
Bir Simyacı vakası daha ile karşı karşıyayız. Popüler olduğu için okumaktan çekindiğim fakat içten içte merak ettiğim bir kitaptı. Arkadaşım okumam için verdiğinde başlayalım bari diyerek beklentim olmadan başladım. Yavaş bir girişi olduğunu duymuştum gerçekten de öyleydi. Bir şeyler oldu ama ne oldu, neden oldu, konuyla ne
"Bütün bunlar için çok yaşlıyım evlat. Çok şey gördüm, geçirdim. Ilımlılık uğruna çok insan öldü. Hoşgörüymüş. Kendi kıçlarını kurtarmaktan başka düşündükleri bir şey yok."
"Doğadan ve gerçeklikten uzaklaşmak, ressam ve izleyicisi arasındaki ilişkiyi gaddarca çarpıtmıştı; resim artık zihinler ve teoriler için yapılıyordu, insanlar için değil; hatta daha da kötüsü sanatçının kendisi için bile değil. Elbette ekonomik ve moda deyişle, bunun da getirileri oluyordu; ama gerçekte insan bedeninin ve doğal fiziksel algılanışlarının bu şekilde safra gibi atılması kısır bir sarmal, bir anafor, tükenip hiçliğe eriş demekti. Ressam ve eleştirmen tek bir konuda hemfikirdi: yalnızca onlar mevcuttu ve değerliydiler. İyi bir mezar taşı ve metelik bile etmeyen serseriler için."