Uzat dudaklarını, uzat dudaklarını götüreceğim.Sana şipşirin bir yangın sunacağım, bir tımarhane armağan edeceğim. Niye o kadar az hap yuttuk ki acaba? Otuzar tane daha mı alsak? Öldürebilecek mi bizi yetmiş tanesi?
Bugün masamdaki şeyleri inceliyorken zikirmatik elime aldım ve iki tuş/düğme birine basınca tüm sayılar 0 dönüşüyor acaba hayatımızda'da böyle bir tuş/düğme olsaydı o zaman da böyle hatalarımızı yapmaya devam eder miydik¿ Biz insanoğlu..
"Bazen bütün bunlara dönüp baktığımda, bir şey düşünürüm: acaba bazı şeyleri başka türlü yapamaz, yaşamımı farklı bir şekilde yaşayamaz mıydım? Daha az acı çekip, daha az çektiremez miydim...
Bilmiyorum.
Belki.
Belki de değil."
Şu anda kavanozu sallayanlar kimler acaba hiç düşündünüz mü..??
''Bir kavanoza 100 tane kırmızı karınca 100 tane siyah karınca konduğunda hiç bir şey olmaz.
Ancak kavanozu hızla salladığınızda siyah ve kırmızı karıncalar birbirlerine saldırıp öldürmeye başlarlar.
Çünkü kırmızı karıncalar siyahları, siyahlar da kırmızıları düşman olarak algılarlar.
Oysaki gerçek düşman kavanozu sallayandır.''
KURT WONNEGUT
Moda, özellikle kadınların daha câzip görünmelerini temin eden bir sektördür. Kadınlardaki beğenilme duygusu istismar edilerek, onların sırtından para kazanmanın en kolay yoludur. Aslında birbiri ile bağdaşmayacak bir şey varsa, o da "moda ve tesettürdür." Çünkü moda, esirliktir, çekicilikdir. Oysa zaten çekici görünmemek için kapanan bir kadın, hürriyetini de elde etmiş demektir. Ancak üzülerek ifade edelim ki, "moda hastalığı," tesettürlü hanımları da sarmış durumda. Birileri tesettürü siyasete âlet ederlerken, birileri de Allah'ın bu emrini ticârete âlet ederek, kadınları "moda"ya esir etmektedirler. Öyle ki, bazı "tesettür firmaları" Türkiye'de "gözde mankenlere" milyarlarca para ödeyerek, tesettür defileleri düzenleyebilmektedir. Evet, tesettürden maksat, dikkat çekmemek, Kur'ân'ın ifade- siyle "ayakları yere vurmamak"tır. Modanın esâretinde birbirinden şık kıyafetlerle kapandıklarını zannedenler, acaba "Ayaklarını yere vurmuyorlar mı?"
"Gabriel acaba seni bir daha hiç göremeyecek miyim?"
"Bir gün karşılaşacağız. Teyzeciğinin bir gün seni buraya yine getirmeyeceğini kim bilebilir?"
"Vedalaşmak çok zor."
Kendini zorlayarak Gabriel'in sırtını okşadı.
"Biliyor musun? Sana söz veriyorum, bir gün gelip seni bulacağım. Başka bir yelkenliyle, uçan bir yelkenliyle."
"Söylediklerinden emin misin?"
"Neden bir dosta yalan söyleyeyim ki?"
"Belki bana acıdığın için. Belki bu zorlu ameliyatı olacağım için."
"Hayır, yalnızca senin dostun olduğum için uzakta da olsam hep senin iyiliğin için dua edeceğim."
"Anna Teyze geliyor, Hoşça kal Gabriel."
"Hoşça kal Edu."