Adolf Eichmann'ın davası durumumuz için semboliktir ve kudüs teki mahkemede onu suçlayanların endişelerinin çok ötesinde bir önemi vardır. Eichman erkeklerin, kadınların ve çocukların onun için sadece sayılar halini aldıgı yabancılaşmış bir bürokratın düzen adamının bir simgesidir.
320 syf.
10/10 puan verdi
Düşünen toplum Ay'ı aşmış; Düşünmeyen ise "Hitler" yaratmış!
Hannah Arendt, Nazi Komutanı olan Otto Adolf Eichmann üzerinden, düşüncenin önemini açımlıyor. Bir toplumda düşüncesizliğin, toplumsal gelenek halini almasıyla o toplumun nerelere evrilebileceğine dair Hitler Almanyası, Arendt için bir örnek oluşturur. Buna göre "insanlar, kendi başlarına düşünmekten vazgeçerlerse, yapmaları istenen şeyleri sorgulamadan uygularlarsa nasıl bir "Hitler" yaratabilirler," işte bu eser bunu açımlıyor. Peki nasıl? Dönemin Almanya'sında Hitler'in sözü harfiyen uygulanır hale gelmişti; artık yasa, Hitler'in söylediği şeydi. Örneğin, kendisine, "insanları öldür"me emri verildiğinde Eichmann, bunu hiç sorgulamadan kabul etmişti. Yargılandığı İsrail mahkemesindeki savunmasında ise kendisinin bir çarkın dişlisinden başka bir şey olmadığını, kendisinin özel olmadığını, bu görevi yerine getirmeseydi kolaylıkla başkalarının bu iş için ayarlanabileceğini söyledi. Bu tarz savunmalar, birçok Nazi komutanı tarafından öne sürülür. Oysa yetenekleri öyle özeldir ki, onların yerine bir başkasını bulmak imkansızdır. Ayrıca insanlar, direnişe de geçebilirler ve emre başkaldırabilirler. Oysa bu yolu hiç seçmemişlerdir. Bu duruma Arendt'in cevabı; "Gerçekte sadece bir çocuğun itaat etmesinden söz etmek mümkündür; bir yetişkinin “itaat etmesi” ise “itaati” talep eden örgütü, otoriteyi ya da yasayı desteklemesi anlamına gelir"dir. Siyaset ile ilgilenmeyenler için biraz sıkıcı olabilir ancak dönemi anlamak ve "düşüncesizliğin bedeli"ni görmek açısından okunmasının elzem olduğunu düşünüyorum.
Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün SıradanlığıHannah Arendt · Metis Yayınları · 2022712 okunma
Reklam
Bauman gibi Messiri de bir modern mutlak ulus devletin basit bir şekilde totaliter ve otoriter bir devlet anlamına gelmediğini vurgular. Bunu yerine, ”nihai referans noktası”, ”beşerî varoluşun ’telos’u" ve ”nihai özgürlük noktası” hâline gelen hakikat ve yorum tekeline gönderme yapar. Hegel, Kant’ın kalıcı barış nosyonunu reddedip bunun yerine devletin mutlak egemenliğini yücelterek, devletin egemenliğini ve varlık nedenini korumanın bir aracı olarak savaşların gerekliliğini vurguladığında, hatta meşrulaştırdığında, devletin ilahlaştırılması tepe noktasına ulaşır. İnsanın ilahlaştırılması konusunda ise Messiri, Hitler'in, mutlak devletin iradesini somutlaştıran yani hiçbir tarihi, sosyal, etik veya estetik kısıtla sınırlandırılmayan, kendi kendine yeterli ve kendi kendine işaret eden üst insan demek olan Nietzscheci üst insanın (übermensch) paradigmatik bir figürü olarak görülebileceğini savunur. Ancak Messiri, üst insanın ortaya çıkmasının Adolf Eichmann gibi organizmacı yasaların yönettiği alt insanlar veya bürokratik düzenlerin yönettiği memurların (untermenschen) yaratılmasıyla da yan yana gittiğini vurgular; bu ikincisi ise, devletin otoritesine körü körüne inanan ve Führer’in emirlerini inançlı bir şekilde yerine getiren ”paradigmatik memur”u temsil eder.1 [1] Messiri, el-İlmâniyyetül-Cüz’iyye, c. 2, s. 77-83.
Sayfa 157Kitabı okudu
320 syf.
7/10 puan verdi
·
24 günde okudu
Hitler Dönemi şüphesiz günümüz okuyucusu olarak tarihin en acımasız ve en ilgi çekici dönemlerinden biri. 20.yy'a bıraktığı birçok travmatik kalıntı, katliamlar ve halen bir şekilde devam eden sert etkiler günümüz açısından da öyle ya da böyle geçerliliğini korumakta ve günümüz insanını bir şekil de düşünmeye ve süreci tüm çıplaklığıyla anlamaya zorlamakta. Hannah Arendt'in "Kötülüğün Sıradanlığı-Eichmann Kudüs'te", Hitlerin ve Nazi Almanyasının parlama dönemini, antisemitist fikrinin oluşumunu, Holocaust'un logistiğinden sorumlu olan Adolf Eichmann'ın Arjantin'de yakalanması sonrasında Israil'de yürütülen mahkeme kayıtlarını sunan belgesel bir kitap. Arendt'in politik felsefecisi olması kitabın okunurluğu konusunda okura süreci sorgulattıran bir deneyim sunuyor. Eichmann, Siyonistler ve dönem Yahudilerini baş bölümlerde oldukça objektif bir bakış içinde sunup cidden sert eleştirilerde bulunuyor. Kötülük ve iyilik kavramlarını, son derece estetik felsefik metaforlara alt metne büründürmesi de okuma zevkini inanılmaz eğlenceli kılıyor. Fakat, başlardaki objektif bakış açısını ilerleyen bölümlerde koruyamıyor ve son derece saldırgan bir dile ve taraflı bir anlatıma girmesi beni ilerleyen bölümde başlarda aldığım keyfe ket vurdu. Sonuç : Hannah Arendt, Holocaust ve Nazi Almanyası baş kahramanlarından Eichmann'ın 1961'de yürütülen davasından yola çıkarak hem Eichmann'ın hem de Nazi Almanyasının psikolojik haritasını son derece düşündürüce şekilde okura sunuyor. Döneme karşı ilginiz varsa kesinlike okumanızı öneririm. İyi okumalar! 10/7
Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün SıradanlığıHannah Arendt · Metis Yayınları · 2022712 okunma
Önde gelen Naziler'den Adolf Eichmann 1947-1951 yılları arasında Amerikan gizli servislerinin bilgisi dahilinde ABD'de yaşamış ve 1958'de Arjantin'e kaçırılmıştı. 1947'de Macar hükümeti, ABD'ye başvurarak Eichmann'ın bu ülkede olduğunu ve iadesini istemişti. Amerikalı yetkililer Macar hükümetine yanıt bile vermemişler ve Eichmann'ın kaçırılmasına göz yummuşlardı. 1961 yılına kadar Eichmann'ın ölü olduğu sanılmıştı ama o başka bir kimlikle Arjantin'de yaşamıştı. Eichmann, daha sonra İsrail gizli servisleri tarafından yakalandı ve idam edildi. Amerikalıların Eichmann dosyasını gizledikleri ancak 2000 yılında açıklandı.
Türk toplumu sadece siyasetle değil diziler ve filmler yoluyla da kriminal hale getiriliyor... Küfür,şiddet ve silah "normal yaşamın bir parçası" olarak zihinlere ve bilinç altına yerleştiriliyor. Farkında mısınız, binlerce Adolf Eichmann gibi "kötülüğün sıradanlığı" ile yaşayan canavarlar yetişiyor!
Reklam
120 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.