“hep kurşunlamışlar yalnızlığı çoklar sokağında
herkesler var olmuş
bir sen ben ölmüşüm
ölmüşlük ne ki yaşanmamış mutluluklarda
ölmüştük ne ki tutkusuz yaşamlarda”
5 Mayıs 1973 yılında Ankara/Kızılay’da henüz 25’inde gencecik bir fidan düşer yere, kimsesizdir, bir başına. Çoklar sokağında bir yalnızdır, ölümünü bekler öylece. Yeğeni şöyle der
"Biz kendimizi bilmiyoruz, biz bilenler, biz kendimiz, kendimizi bilmiyoruz: iyi bir nedeni var bunun. Hiç aramadık kendimizi - nasıl olacak da bulacağız kendimizi günün birinde?"
Sözleriyle başlayan kitabında Nietzsche, ilk bölümde dilbilimsel yolla 'iyi' 'kötü' 'fena' kavramlarını irdeliyor. İyi kelimesinin kökenine ve bu köken ile
“..Işığı kafası, gönlü, bilgisi, ruh hali içinde görüyor. Işığı, ona kendi ışığını tutarak görüyor. İnsanla ortaya çıkan, insan gözüyle görülen ışıktan dem vuruyoruz. Işığı da ışıkla görebiliyor insan: İçindeki ışıkla.”
İlgisize, saygısıza, emek sarf etmeden, kafa patlatmadan öğrenci olmaya karşıyım.Böylelerini vurduğum olmuştur. Ama savaşta ben yenildim. Bilgiye,öğrenmeye, araştırmaya saygısızlık eden,ihanet eden nicesi sınıflarını geçti.
köşe dönme becerisini elde edince mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Hiç sığ insandan mutlu insan olur mu? Yüzeyselliğin, kabalığın, basmakalıplığın, cehaletin mutluluğu mu olur?
Başkaldırı!
Kitabı tek kelime ile özetle deseniz, başkaldırı derim.
İyi, kötü, vicdan, suç, ceza gibi temel değerleri sorguladığı; hepsinin köküne indiği; zaman içerisinde üzerlerine geçirilen ve esas gerçekliğini manipüle eden her maskeyi bir bir deldiği enfes bir eser.
Üç makaleden oluşuyor;
1. İyi ve Kötü
2. Suç, Vicdan rahatsızlığı ve