''Bir kadının yanan bir evde kalmasına yol açtıklarına göre, kitaplarda bir şeyler olmalı... hayal edemeyeceğimiz bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. İnsan bir hiç uğruna kalmaz.''
İnsan yalnız olunca neler neler düşünür.. gerçekleşmemiş hayallerini, uçup giden yıllarını, ilk aşk maceralarını... O pek geride kalan yılları, erişilemeyen ve erişilemeyecek olan bir isteği hatırlamak, düşünmek de hoş bir şeydi.
Evet, ruhun yarası tam olarak kapanmıyor. Beden daha çabuk onarıyor kendini. Kalbin attığı sürece vücut iyileşebilir. Oysa ruhun bir kez darbe aldı mı, o yara dikiş tutmuyor. Sonuna kadar kendi kendine kanamayı sürdürüyor. Ama öte yandan, hayat da devam ediyor.
Oysa şehirlerde insanlar gibidir, geçmişlerini unuturlarsa tarihlerinden kopartılırlarsa kişiliklerinden de koparılırlar. Hiçbir özellikleri kalmaz. Birbirine benzeyen, sıradan insanlar gibi olurlar.
Bütün mesele hayatımızda bizim dışımızda gerçekleşen olayları bizlerin doğru yorumlayıp yorumlamadığımızdır. Hayat yapacağını yapar ve gerisine karışmaz.
Ben diyememek, yani ilişkilerde kendinden çok başkalarının düşünce ve duygularına göre hareket etmek insanın bu dünyadaki varlığını inkâr etmesi, var olmaması gibi bir şeydir.
Haklı olmak, iyi olmak, her zaman beraberinde kazanmayı getirmez. Bu dünyada artık haksız da olsa, kötü de olsa güçlü olan kazanıyor. Bu gücü de insana kendine duyduğu güven getiriyor.