Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ahsen

"O gün biz kadınların bu dünyada ne kadar yalnız olduğumuzun farkında vardım!"
Reklam
Ayrılma buluşmaya ne kadar yakın.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çoğu insanın kendine ayıracak vakti yok, oysa bunun farkında değiller. Birileri onların peşinde, onlar da hayatlarının peşinde.
Bir anda yaşanan ne kadar derinse, deneyim, yaşantı birikimi de o kadar çoktur. Zamanın daha uzunmuşçasına yaşanması bu yüzdendir. Zaman-akışının çözünmesi böylece engellenmiştir. Yaşanmış süre bir uzunluk değil, derinlik ve yoğunluk sorunudur. Proust bunu anlamıştı.
Reklam
Einstein ve öteki fizikçilerin açıklamış olduğu gibi, zamanın çizgisel değil dairesel olduğunu hatırlayalım. Hayatlarımız bir çizgi-bugün ,benzeri görülmemiş küresel kapitalist düzenin Anlık Açgözlülüğü ile kesilip atılan bir çizgi-üzerindeki noktalar değil; bizler bir çizgi üzerindeki noktalar değil, dairelerin merkezleriyiz.
"Sadece geceleri sokağa çıkıyormuş diyorlar. Peki, anlatabilir misiniz, neden? Evin bulunduğu yer geceleri hiç tekin değilken..." "Onun için asıl tekin olmayan gündüzler... çıplak gözle görünebileceği haller." "Çirkin ya da sakat mıymış? Görünmesini istemediği bir hali mi varmış?" "Hayır. Sadece üzgünmüş... çok üzgün."
"Mezarlar! Mezarlar insanların geçmişidir. Ziyaret etseler de, etmeseler de. Geçmişimizi göme göme... İnciler sahte. Mezarlar boş. Sanır mısın ki, ölünü gömdüğün o mezar, emaneti sonsuza kadar saklar. Aç bak. Bütün mezarlar bomboş. Kara delik dedikleri, öyle sandıkları gibi, fezada değil toprağın içinde. Toprağın ta dibinde bir sürü kara delik var ve sen geçmişin olan ölülerini toprağa emanet ettiğini sanırken, aslında küçücük ve derin çok derin, uçsuz bucaksız kara deliklerden içeri atıyorsun. Ara bak bakalım mezarlardan birinde, herhangi birinde, ölünü, herhangi bir ölünü koyduğun gibi bulabilecek misin?"
Sayfa 152Kitabı okudu
"Evin dilini de anlıyormuşsunuz?" "Evet?" "Mesela pencereler ... şu an bir şey diyorlar mı?" "Onu hatırlamıyorlar bile ... " "Öyle mi? Neden? Yaşarken hiç dışarı bakmadığı için mi?" "Hayır, ölürken bile sırtını onlara döndüğü için."
Sakın bana ismimi sormayın Sakın gözlerimin tam içine bakmayın Yanımdan geçerken bana dokunmayın. Varsayın ki burada değil, oradayım. Oraya siz gelemezsiniz. Köprüleri yıktılar, gemileri yaktılar, yollar kayboldu. Ben başkayım. Ben uçurumlar kadar tehlikeli Dereler kadar tekinsiz Rüzgarlar kadar esriğim.
Reklam
Yine de hayatım boyunca asla, beni dize gelmeye zorlayacak ve ya Benno'nun az önce farkına varmadan denediği gibi, benzer bir biçimde birey oluşumu ayaklar altına almaya kalkışacak bir erkeğin sevgisini taşımazdım.
"Seni benim deneyimsizliğimin sınırları ve engelleriyle kısıtlamak yerine, senin daha zengin olan varlığın sayesinde sınırlarımı aşmalıydım; aynı ayrı kaldığımız bu sürede sayende yaşadığım gelişim gibi." "Hayır, ah hayır Benno!" diye sözünü kestim. "O zaman sen sen olmazdın ki!" "Yapılmış bu hatadan seni tümüyle muaf tutmuyorum ki!" dedi üstüne basarak. "Sen de öylesine, öylesine hatalıydın ki! Kabullendiğin ve bana uyum gösterdiğin için hatalıydın, benim budalaca mükemmeliyetçiliğime eleştirmeden inandığın için ve tutkuyla boyun eğdiğin için hatalıydın. Beni kendi üstünde değil de yanında görmüş olsaydın yeterdi; ah, öyle yukarılarda göreceğine kendinden aşağıda görsen bile daha iyiydi." " O zaman seni sevmemiş olmam gerekirdi," dedim alçak sesle.
... çünkü paramparça olsam dahi yenik düşmeye büyük bir tutkuyla hazırdım.
Hayatımızın en saklı yanlarını, sinirlerimizi uyararak veya düşlerimizde baştan aşağı gizli bir şiddetle titreterek çok, çok erken yaşlarda belirleyen şey katıksız rastlantılar değil midir? Yoksa başlangıç daha da gerilerde midir; ilerde ne olacağımızı ve neyin acısını çekeceğinizi biz daha beşikteyken bir kuş cıvıldayarak kulağımıza mı fısıldar? Bilmiyorum, belki de bunları başımıza saran ne rastlantıdır ne de mucizevi bir kuşun cıvıltısıdır; aksine çok eski yüzyıllardan gelen alışkanlıklar, çoktan ölüp gitmiş kadınlardan kalan kölelik ruhudur bu esnada içimizde fısıldayan; hem de bizim olmayan bir dilde, ancak bir düşteyken, sırtımızdan bir ürperti geçtiğinde, sinirlerimiz titrediğinde anlayabildiğimiz bir dilde.
"Ey insan," diyorsunuz çimenlerin üzerinde uzanırken, "Uçmayı bırak! Neden uçmak istiyorsun ki ? Ne zaman gerçekten uçabildin ki ?"
82 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.