“et-Tefekkur fî's-seyr: Düşünmek yolda olmaktır; seyre dalmaktır."
ve dahi:
"İlim, aklın ibadetidir."
"Belirli bir ibadeti yapan her bir organın bir 'tahâret'i vardır; aklın tahareti de ahlâktır."
Oğlum, üç ibadetinde mutlak suretle kalbini de hazır bulundur ve aklın başka yerde olmasın, devamlı olarak yaptığın ibadeti düşün. Bunlar: 1.Kur'an okurken, 2. Zikir halinde, 3. Namaz kılarken.
● İnsan, ruhla cesetten mürekkep bir yapıya sahiptir. Bu yapıdaki her iki unsur, insanı kendi yörüngesi etrafında döndürmeye çalışmaktadır. Bu ikisinden biri olan madde, şehevî ve behîmi arzulardır. Yani insanın ceset itibarıyla sahip olduğu, Kur'ân'ın da bize şu cümlelerle tanıttığı yönüdür:
"Andolsun ki biz insanı kuru bir
Kadîm kültürümüzde bilgi/ilim, aklın ibâdeti olarak kabul edilir. Nasıl ki ibâdetin sâlih olabilmesi için temizlik/tehâret zorunlu ise bilginin de sahih olabilmesi için aklın temiz olması gerekir. Aklın tehâreti ise ahlâktır; dolayısıyla temiz/tâhir olmayan bir aklın ürettiği bilgi, hem tür olarak insana hem de çevreye zarar vermeye mahkûmdur
Bu nedenle, hem iyiyi hem de doğruyu beraberce kuşatan güzeli ancak ve ancak insan-ı selim yani edebli, haddini bilen insan üretebilir
Bu iki vasıf kesbî akılda bir araya gelirse zekâ ilerler, sezgi artar, bakış açısı derinleşir. Bunlar da uzun süreler boyunca elde edilen tecrübelerin ve deneyimlerin kullanılmasıyla ziyadeleşir. İşte bu, mutlak anlamda kâmil akıl olur ve bu aklın sahibi de üstün olmayı hak etmiştir.
Enes B.Mâlik (r.a) şöyle rivâyet eder:
Peygamber’in (sav) yanında bir kişi övülmüştü. Allah Rasûlü (sav) ‘Onun aklı nasıldır?’ buyurdu. Oradakiler:
‘Ya Rasûlallah! Şöyle ibâdeti var, şöyle aklı var, şöyle fazîletli ve edepli insandır’ dediler. Peygamber (sav) ‘Onun aklı nasıldır?’ buyurdu. Oradakiler:
‘Ya Rasûlallah! Biz o kişinin ibâdetinden ve yaptığı hayırlı işlerden bahsediyoruz; siz ise onun aklını soruyorsunuz!’ dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ahmak âbid cehâleti sebebiyle fâsıkın fıskından daha büyük musibetlere bulaşır. İnsanlar Rablerine akılları miktarınca yaklaşabilirler.”[17]
Şunu bil ki her fazîletin bir esası, her edebin bir kaynağı vardır. Fazîletlerin temeli ve edebin kaynağı da akıldır. Allah (c.c) aklı dinin temeli, dünyanın da direği yapmıştır. Allah (c.c) sorumluluğu akıl sahibine yüklemiş, dünya işlerinin idaresini aklın hükümlerine uygun kılmış, insanların çaba ve ihtiyaçlarının, gaye ve hedefleri farklı olmasına rağmen onların arasını akılla uzlaştırmıştır. Allah kullarına ibâdeti ferman buyurmuş ve bunu iki kısma ayırmıştır. Birinci kısımda aklen vâcip olan ve şeriatın da teyit ettikleri vardır. İkinci kısımda ise aklen vâcip, şeran da caiz olanlar vardır.
İşte akıl, bu iki kısım ibâdetin de dayanağı ve ölçütüdür. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kişi, akıl gibi sahibini hidâyete ulaştıran ve uçurumdan da uzaklaştıran (güzel) bir şeye nail olmamıştır.”[3]