Genel af ne zaman çıkacak albayım?
Hani bütün sonuçlarıyla suçları affederler ya, ne zaman kavuşacağız ona?
Gözlerini kapadı: «Genel affı görür gibi oluyorum albayım.»
Gülümsedi: «Delileri de affederler mi acaba?»
«Kendini deli zannedenleri affederler belki,» dedi Hüsamettin Bey.
«Başkalarına zararları dokunan delilleri de affederler mi?»
«Genel bir afsa, onları da suçsuz saymaları gerekir.»
«Bencillik yüzünden başkalarına bilmeden eziyet edenleri
senin çıkaracağın anlaşılıyor: Sen de istediğini yaparsın.»
«Kolay mı albayım? Akıl insanın yakasını bırakıyor mu?
Fakat, afla birlikte şartları da düzeltmek gerekiyor albayım.
Yoksa serbest bırakılanlar ümitsizlikten, yapacak başka bir şey olmamasından,
bir şey yapmak gerektiği için, bir şey yapmadan yaşanamayacağı için,
iyi bir şey yapmasını öğrenmedikleri için ve kötü bir şey yapmaktan başka
çareleri olmadığı için aynı suçlan tekrar işlerler. Başka çare yoktur albayım.
Genel af, aslında değişik bir işkence yoludur. Yoksa affederler miydi?
Dünyada bedava hiç bir şey yoktur albayım.»
«Var,» dedi albay. «Sen varsın. Ve senden önemlisi, oyunların var.»
«Fakat herkesin burnundan getiriyorum.» «O başka,» dedi albay.
«O, senin duyun. Bedava olmasa da burnundan getireceksin herkesin.»
Güldü: «Oyuna ben de alıştım galiba.»
Hikmet bağırdı.- «Onun için gerçek değilsiniz işte. Aman yarabbi!
Dünyanın sonu geldi. Yazalım albayım. Başka çaremiz yok.»
Bu başyapıt için inceleme metni hazırlamak yerine,kısa bir öykü yazılabilir desem hiç abartmış olmam sanırım.Beni karmakarışık duygu sarmallarına sürükleyen bu yarı otobiyografik roman,Oğuz Atay'ın hayatına ayna tutma özelliğine sahip.Romanın ruhsal iniş çıkışları hiç bitmiyor --kafanız karışık yada üzgünseniz okumayı erteleyin--Ironiyi ve hicvi
Eski yaralar, albaylarım, üç yüz üçten kalma. Bana vurdular albaylarım, bana vuruluyordu. Merak etme Hikmet oğlum, sen düzelirsin. Öyle deniliyordu albaylarım, yarım kalmış generallerim, sen elbette bir yolunu bulursun diyorlardı.
Sararmış vesaikin kararmış fotokopilerinin kirlenmiş baskıları. Bugünü daha iyi anlamak içinmiş aslında. Ne olacak anlayacaksın da ? Daha mı iyi yaşayacaksın ?
Sen her zaman okurdun Hüsam. ‘’ Ne olur albaylarım, biz tarihin kölesi olmayalım ; gerekirse, dünya tarihini yeni baştan yazalım. Bütün olayların yeni yorumlarını yapalım. Bunun için neyimiz eksik sanki.
İnsan, otuz yılı doldurup emekli olduktan sonra, sivil giyinmeyi öğrenebilir mi ? Öğrenemez; her kılık, üniforma gibi durur üzerinde. Aşık olursa belki öğrenir. Hem de genç bir kıza aşık olmak.
İnsanların saçları döküldüğü halde vücutlarındaki kıllar neden artıyor ? Gömleğin altından, bilekten fırlayan kıllar, neden parmakların uçlarına kadar saldırıyor ? Birinden, kulaklardan kıllar neden fışkırıyor ? Yüzde et benleri çıktığı gibi bir de bunların üstünde kıllar.