CANIM İNSANLAR! SONUNDA BANA, BUNU DA YAPTINIZ.
Günlük, bir kişinin yaşadıklarını, duygu ve düşüncelerini, özel yaşamına dair bilgilerini tarih belirterek günü gününe anlatan edebi bir türdür. Oğuz Atay'ın Günlükler'i ise, bir edebi tür olan günlükten oldukça farklı. Kitaba başlamadan önce yazarın iç dünyası ve özel hayatıyla ilgili bilgileri
Hüsamettin Bey kapıdan başını uzattı. “Ne var Hikmet, oğlum?” diye sordu. “Biriyle kavga mı ediyorsun?” “Beni yalnız bıraktılar albayım,” diye dert yandı Hikmet. Albay, Hikmet’in başını okşadı: “Üzülme oğlum, ben varım. Bu yetmez mi sana?”
Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun? Bütün hayatımca bu cam kırıklarını beyin zarımın üzerinde taşımak ve onları oynatmadan son derece hesaplı düşünmek zorundayım. Bir filmde görmüştüm doktor: senin gibi gene bir doktor olan ve sözüm meclisten dışarı, delice planlar kuran
"Kızı üzmüyorsun ya Hikmet?"diye mırıldandı Hüsamettin Bey.
Üzüyorum albayım.Sonra gidip ne diller döküyorum bilseniz.'Neyin var canım?'filan diyorum.Daha neler söylüyorum.Gözlerine filan bakıyorum.Siz gerçekten doğru söylüyorsunuz albayım.Ben adam olmam.Ben,tek başıma yaşamalıyım;başkalarını zehirlememeliyim.Dama çıkıp ulumalıyım kurtlar gibi."
"Kediler,"dedi Albay,"Miyavlarlar."Hikmet gülümsedi;Sizi de bu mizah duyusu kurtarıyor albayım."Ellerini iki yana açtı:"Ne yapalım?Şehir kurtları da yer darlığı dolayısıyla dama çıkıyor.
"Bilirsiniz bu doktorları." İnsanlarla birlikte bulunma dediler. Yalnız kalma dediler. Üzülme dediler. Sevinme dediler. "Fakat hiç belli olmuyor. Aslan gibi adamlar devrilip gidiyor da biz, kör topal idare ediyoruz işte. Zahmete alıştık; onsuz yapamıyoruz. Ben de doktoru dinlemiyorum albayım. Bir sigara verin bana." Albay sevindi; kırmızı çiçekli sigara kutusunu açtı. Sermet Bey de yaktı, titreyen elleriyle. Sen bütün emekli albayların ümidisin Hikmet. Sen de, 'Bir sigara versene,' diyen askerlik arkadaşın gibi olursan, ne yapar bunca titreyen el? (Allah göstermesin.) Sen daha gençsin, bir yolunu bulursun. "Söndü galiba." Bir kere de sen yak, Hüsamettin Albayım. Nedir bu başımıza gelenler?"
“Bilmiyorum,” dedi albay. “Seni ve süt dökmüş kediyi yanyana düşünemiyorum.”
Hikmet duymadı: “Şimdi aslan kesiliyorum albayım.”
“Kızı üzmüyorsun ya Hikmet?” diye mırıldandı Hüsamettin Bey.
“Üzüyorum albayım. Sonra gidip ne diller döküyorum bilseniz. ‘Neyin var canım?’ filân diyorum. Daha neler söylüyorum. Gözlerine filân bakıyorum. Siz gerçekten doğru söylüyorsunuz albayım: Ben adam olmam. Ben, tek başıma yaşamalıyım; başkalarını zehirlememeliyim. Dama çıkıp ulumalıyım kurtlar gibi.”
“Kediler,” dedi Albay, “Miyavlarlar.” Hikmet gülümsedi; “Sizi de bu mizah duyusu kurtarıyor albayım.”