Sosyal mecralarda, kitap tanıtım profillerinde en az bir kez denk gelmiş olabileceğiniz bir soruyla başlamak istiyorum: "Bir kitap kahramanı ile tanışmak isteseniz bu hangisi olurdu?"
Ben diyorum ki: "Eğer bir kitap kahramanı ile tanışmış olsaydım ve bu kişi Marguerite olsaydı, onunla her sohbet edişimde kalbimde bir kamelya çiçeği açardı..."
Yazık ki toplumumuzda; kişilerin zihinlerindeki "ahlak" kalıplarına uymuyorsanız, pek bir öneminiz ve yeriniz yoktur. Marguerite de tıpkı böyle bir kadın. Ahlak kalıplarının ötesinde, bir "yosma", "sevgililerinin heveslerine ya da zevklerine karşılık verdiklerinde hediyelere boğulan, aksi durumda muhtemelen yüzüne bakılmayacak bir yosma." Düşünürsek ne çok Marguerite vardır belki de... Oysa diyor ki kitapta;
"Anne, kız kardeş, kız ya da eş olmayan kadını hor görmeyelim. Saygıyı aileye, hoşgörüyü bencilliğe indirgemeyelim..."
Bir yosmanın aşkı uğruna kendinden bile vazgeçişinin hikâyesini okuyorsunuz tam olarak. Karşılıksız bir aşk değil. O duyguları onda bu denli güzel kılan bir adam var Armand. İki kahramanın üzerinde, bu aşkın etkisini okurken soluksuz kaldım yer yer.
Sadece bir "aşk romanı" olarak adlandırmanın bu kitap için az kalacağını düşünüyorum. Alışık olmadığımız hayatların kalplerini okuyorsunuz bu kitapta. Dili akıcı, cümleler büyüleyici. Öyle ki bazı yerlerde durup soluklanma ihtiyacı sezdiriyor.
Bana hissettirdiklerini asla ama asla unutamayacağım bir kitaptı. Şiddetle tavsiye ederim!