Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Alper Yıldırım

Alper Yıldırım
@alpryldrm89
Yozgat - Ankara - Eskişehir 14.07.2018
Nazende
Nazende
ile
inşaat mühendisi
150 okur puanı
Ağustos 2018 tarihinde katıldı
Domuzcuk, “Büyükler bilirler” dedi. “Karanlıktan korkmazlar. Bir araya gelirler, çay içerler, tartışırlar. O zaman işler yoluna girer...” “Onlar adayı ateşe vermezlerdi. Kaybetmezlerdi de...” “Onlar bir gemi yaparlardı...” Üç çocuk karanlıkta durdular; boşuna uğraştılar, büyüklerin yaşamının görkemini anlatabilmek için: “Onlar kavga etmezler...” “Benim gözlüğümü kırmazlar...” “Canavardan söz etmezler...” Ralph, umutsuzluk içinde, “Ah” dedi, “onlardan bize bir haber gelebilse! Büyüklerle ilgili bir şey gönderebilseler bize! Bir işaret ya da buna benzer bir şey...”
Reklam
Arafat, Barak'ın dediğine göre, lsrail'in "var olmaya hakkı olmadığına ve onu yok etmeye çalıştığına" inanıyordu. Bu ABD'de ve İsrail'de hakim olan bir görüştü: İsrail'in "cömert" önerilerini çeviren FKÖ başkanı Camp David'in başarısız olmasında tek suçlanacak kişiydi.
“Asıl sorun bu: Hortlaklar var mı, Domuzcuk? Canavarlar var mı?” “Elbette yok.” “Neden yok?” “Çünkü o zaman her şey saçma olurdu. Sokaklardaki evler, TV... Hiçbir iş yürümezdi.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Her devrimin savaşçıları, düşünürleri ve fırsatçıları vardır:' diyordu bir Gazzeli. "Bizim savaşçılarımız öldürüldü, düşünürlerimiz infaz edildi ve bize sadece fırsatçılarımız kaldı:'
Biz orduların gücüyle zorla sürüldük. Yaya olarak sürüldük. Toprağı yatak olarak alarak sürüldük. Ve gökyüzü örtümüzdü. Ve hükümetlerin ve uluslararası örgütlerin aralarında sadaka olarak verdikleri kırıntılarla beslendik. Sürüldük ama ruhumuzu, umutlarımızı ve çocukluğumuzu Filistin'de bıraktık. Neşemizi ve kederimizi bıraktık. Her köşede ve Filistin'in her kum tanesinde bıraktık. Her limon meyvesinde ve zeytin yaprağında bıraktık. Güllerde ve çiçeklerde bıraktık. El-Raınla'daki evimizin girişindeki gururla duran çiçek açan ağaçta bıraktık. Babalarımızın ve atalarımızın mezarlarında bıraktık. Şahit olarak ve tarih olarak bıraktık. Geri dönme umuduyla onları bıraktık.
Reklam
16 Ağustos'ta, BM arabulucusu, Kont Folke Bernadotte, elli üç ülkeye çoktan açık denizlerde olan et, meyve, tahıl veya tereyağından, "eğer stoklarınız varsa Beyrut'tan beni arayın" mesajını veren telgraf gönderdi. BM Filistin'deki bu durumu "büyük boyutta insanlık faciası" olarak nitelendiriyordu. Bu zaman zarfında BM 250.000<len fazla Arap'ın "kaçtığını veya Filistin'de Yahudiler tarafından işgal edilen bölgelerden sürüldüğünü" tahmin ediyordu (daha sonraki rakamlar BM tahminin üç katı kadar olduğunu ortaya çıkarmıştı).
İki ay sonra, el-Ramla ve Lydda'nın fethinin sonucunda, İsrailli yetkililer zorla çıkarılmaların yer aldığını kabul etmeyecekti. 1948 yılında Ağustos ayının bir gününde Stockholm'deki Uluslararası Kızılhaç Konferansı'nda İsrailli bir delege sunduğu rapora, "İsrail kuvvetleri tarafından işgal edilen bölgede 300.000 Arap ikamet ettikleri yerleri bırakıp gitti ama hiçbiri sınır dışına sürülmedi veya ikametgahını terk etmeye zorlanmadı. [orijinalinde vurgulanmış] . Tam tersine, birçok yerde Arap sakinlere kaçmaları için bir sebep olmadığı anlatılmaya çalışıldı..." diye bildirdi. Ama el-Ramla'da insanların zorla kovuldukları açıkça belli oluyordu. "Tel Aviv<te bulunan Kızılhaç delegesJne göre işgalci Yahudiler [el-Ramla'yı] tüm Arap sakinlerini, kalmalarına izin verilen Hıristiyan Araplar hariç, şehri ·boşaltmaya zorladılar. Bu bilgi kısmen Amerikalılar tarafından kontrol edilen bir kaynak tarafından da doğrulandı:' diye bildiriyordu, gizli bir ABD Dışişleri radyo sinyali.
Krizler bazı insanların en kötü yanlarını ortaya çıkarıyordu. Bir mülteci, zengin ve Ramallah'ın tanınmış vatandaşlarından bir kadının balkonunda durup bir avuç dolusu şekerli fındığı sokağa atıp, yeni gelenlerin tatlılar için kavgalarını gözle görünen bir zevkle izlediğini hatırlıyordu.
Herzl, Avrupa'nın Yahudileri istemediğine inanıyordu ve Yahudi devletini şu sözler ile savunuyordu: "Karga burunlarımızla, siyah veya kırmızı sakallarımız ve eğri bacaklarımızla yaşayabileceğimiz ve bunun için nefret edilmeyeceğimiz... sükunetle ölebileceğimiz bir vatan... tüm dünya ile barış içinde yaşayabileceğimiz bir yer... Böylece alaycı "Yahudi!" bağırışları onurlu bir isme dönüşebilir, aynen Alınan, İngiliz, Fransız gibi, kısaca tüm medeni insanlar gibi.'
Çünkü dönemin kudret sahiplerine ya da kudret dağıtanlarına karşı seslerini yük-seltenler, ölümlü neslimizin ölümsüz korkaklığı içinde hiçbir zaman kendilerine taraftar bulmayı umamaz. Sebastian Castellio'nun da bu en önemli gününde, arkasında örgütlü taraftarları yoktur etrafında; Protestanlar ona destek verir;
Reklam
Neredeyse öğle oldu. Yani günün sadece yarısını ziyan ettin. Fena sayılmaz.”
Sayfa 69 - Martı Yayınları
giriş
Zira bütün ülkelerde kiliseye ters düşenlerin, sapkın sayılıp vahşi hayvan sürüleri gibi kovalandığı, işkence edildiği bu cinnet günlerinde, hakları ellerinden alınanların eleştirilenlerin adına sesini yükselten ve münferit bir vakanın sınırlarını aşarak bu dünyada herhangi bir insanın dünya görüşü yüzünden zulüm görmesine karşı çıkan, dünyanın bütün egemenlerine karşı hukuku savunan bir adamın yanında açıkça yer almak çok tehlikeli,ölesiye tehlikelidir. Halkların zaman zaman içine düştükleri, ruhların karartıldığı o korkunç dönemlerden birinde berrak ve insanca bakışını korumaya, bu softaca katliamlara, güya Tanrı onuruna gerçekleştirildiği halde, gerçek ismini vermeye, cinayet, cinayet ve defalarca cinayet, demeye sadece o cüret eder!
Sayfa 14 - Can YayınlarıKitabı okudu
YATAĞAN
Boğsunlar, parçalasınlar, kapışsınlar! Devlet kalmasın, hükûmet kalmasın! Elverir ki dünyada bir dağın yamacında, bir ağacın kovuğunda dört Türk, dört Müslüman kalsın. Bunların biri yine Ömer, Ebu Bekir olur, Salahaddin veya Cengiz olur, Birinci Selim olur, Attila olur, Yıldırım olur, onlar yine yakar, yıkar.
Sayfa 109 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Ziya Gökalp - Turan
Vatan ne Türkiye’dir Türkler’e, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan!...
Sayfa 85 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Turhan nasıl çaldırdı
Dikkat etti: Bu Türk başşehrinde, ticaret âleminde, yalnız Türkçe bilen Türk bir iş bulamıyor, aç kalıyor. Yalnız Fransızca bilen bir ecnebi ise her zaman muvaffak oluyor ve rahat yaşıyor.
Sayfa 82 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
227 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.