Yirmi yıl kadar önce almışım, sayfaları sonbahardaki çınar yaprakları rengine dönmüş. Okuma kondisyonum artınca elime aldım.
Ama bu kitabı incele yazmak beni aşar. Ancak çok fazla kitap okuyanlar belki sonunu getirebilir. Gürültüsüz ve kafanız sakin iken okunabilir.
Yazacaklarım Spoiler sayılır mı bilemem.( Spoilerin Türkçesi nedir bilen varsa banada yazsada o kelimeyi kullansak)
Birbirinin içine geçmiş on iki öykü yada masaldan oluşuyor. Cümleler çok felsefik anlamak bazen çok zor.
Bize sanki yüzlerce şey ima ediyor.Anlayana tabiki.
Bir masalda kirpi oluyor onun duygularını anlatıyor. Tabii şehirleşmeyi canlıların evlerinin üzerine ev yaptığımızı.
"Usta beni öldursen e" de ömrünü geçirdiği babası yerine koyduğu sirk ustasına karşı duygularını anlatıyor.
"İncitmebeni"de adada kalan insanların adaları büyüyünce ki telaşlarını belki sabit fikirli kişileri eleştiriyor.
"Alsemender" de laleye benzeyen nadir bir çiçeğin bir yaprağını yiyince kesinlikle yalan söyleyemiyorsunuz.
Yazarın hayal gücü ve olayları anlatımı sanki bir rüya gibi. Benzer kitapları okumaktan sıkılanlar için birebir. Puanlamada 3 de 10 verende çıkabilir, başında kitabı bırakanlarda. Keçiboynuzu tadında bir lezzet bıraktı bende.
''...o küçük kent canlanıyordu gözünün önünde. Kitaplık yöneticisi ise - genç de olabilirdi, yaşlı da olabilirdi- raflara yığılmış bu kitapları seven, onların okunmamasına üzülen, kitaplığa ders çalışmağa gelip fısıldaşmaktan, kikirdemekten başka şey bilmeyen okul öğrencilerine kızan (ama onlar da gelmezse kitaplık büsbütün ıssızlaşacağı için öğretmence uyanlarla yetinen) bir adam olsa gerekti...''
Ama gerçekten yalan söylememek, hele gerçekten doğruyu söylemek, neredeyse kusur sayılıyordu gündelik, küçük işler yaşamında. Başından beri bunun da farkında değil miydi sanki? Az mı kınanmıştı bu yüzden?