Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Kitap Türleri
Dergiler
Çevirmenler
İncelemeler
Alıntılar
İletiler
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.38.2
·
Puan vermedi
Hint kültürü
Oya Akkurt-Kendini biraz tanıtır mısın?
Varsha Kedar- Ben Varsha Kedar Hindistan'ın Pune şehrinde yaşıyorum . Otel yönetimi okudum ve aynı alanda neredeyse 8 yıllık iş tecrübem var. Bir süredir Fransızca öğreniyorum ve seyahat benim için bir tutku . Seyahat etmeyi ve yeni yerler keşfetmeyi seviyorum.
2- Oya-Hindistan nasıl bir yer . Bize
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
Tamamlanması için 29 yıl geçmesi gereken
bir hikaye. Zülfü livaneli bunun nedenini "olaylara ve karakterlere çok yakın olduğumu düşünmem ve gerçeğe gerçek dışından ulaşmak için gerekli mesafeye sahip olmadığıma inanmamdi." diyerek açıklıyor. Sonuçta da Türkiye ve dünya tarihinde halen yaşanmakta olan mültecilerin dram dolu hikayelerinden biri kitaba dönüşüyor.
Sami Baran hikayenin anakarateri. Apolitik bir kişilik olmasına rağmen dönemin Türkiyesi'nde siyasi mülteci olarak isveç'e sürgün edilir. İsveç' te bir hastahanede tedavi görürken başına gelen olaylardan sorumlu olan politikacı ile karşılaşır. O da aynı hastahanede tedavi görmektedir. Sami Baran'ın öldürmek- bağışlamak arasındaki ikilemi başlar.
Mültecilerin yaşadıkları ülkede "kirli yabancilar" algılandıkları ve kendileriyle iletişim kurulmaması nedeniyle yaşadıkları yere aidiyet duygusu geliştirememeleri hayatlarını zorlaştırıyor.
Sami Baran' ın başına gelen olaylardan sorumlu tuttuğu, kendisinden nefret ettiği bakan ile her gün konuşması aynı dili konuşuyor olmalarıydı. Anadil öyle bir şeydi ki " aynı şeyi başka dilde söylediğinde bütün anlamı, rengi, kokusu yitip gidiveriyordu." Bence Sami Baran anadil nedeniyle düşmaniyla aidiyet hissini yakaladı. Affetmek ile öldürmek arasındaki ikilemi daha da zorlaştı.
Kitabı iki ayrı dilden okuyoruz. Hem yazardan hemde Sami Baran karakterinin el yazılarından. Bu nedenle kitabın iki ayrı sonu var ki bence bu kitaba ayrı bir tat vermiş.
Keyifli okumalar..
TÜRKÇENİN GÜCÜ ÜZERİNE YORUM
İnsanlar anadillerine önce anne karnında şahit olup daha sonrasında anadilini anneleriyle öğrenirler. Rahmetli Türk Dilbilimci Doğan Aksan da anadil üzerine yazdığı Türkçenin Gücü kitabını, giriş sayfasına not ekleyerek annesine atfetmiş. Aşırı manidar bir hareket doğrusu.
Kitap, adından da anlaşılabileceği üzere Türkçenin güzelliklerini, gücünü kanıtlarıyla ve örnekleriyle bize sunuyor. Okurken Türkçeye hayran kalacaksınız. Kitabı bitirdiğinizde Türkçeye karşı daha duyarlı, bilinçli, bilgili birisi olacaksınız. İyi okumalar dilerim, Türkçeyle kalın...
Öncelikle Ahmet Say‘a, Bingöl‘e olan ilgisinden dolayı teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Ne kadar zaman geçerse geçsin Bingöl‘ün kıymetli isimlerinin arasında onu da andığımızı hissetsin. Ancak bu kitabını beğendiğimi pek söyleyemeyeceğim. Kullanılan yöresel ağızdan bağımsız Şanlıurfa Karadeniz yöreleri kullanılmış, Bingöl ağzı namına tek bir kelime bile yoktu maalesef. Başlık parası muhabbetleri geçmiş ama Doğu ve Güneydoğu da belkide başlık parasının söz konusu bile olmadığı tek şehirdir Bingöl. Bazı yerlerde bölgenin hakim olduğu anadil olan Zazacayı "tuhaf sesler" diye nitelendirmesi de açıkçası çok tuhafıma gitti çünkü internetten araştırdığım kadarıyla Zazaca bir kitap bile yazmış, bilemiyorum belkide o zamanlar bilmiyor olabilir diye düşünüyorum. Ve son olarakta aşiret çatışmasından söz etmişti kendileri, ancak bu konuda da Bingöl de başlık muhabbetinde söylediğim gibi bu konuda da öyle şeyler yoktur. 10 bölümlük hikayede sadece ilgimi çeken ve hoşuma giden tek bir kısım vardı o da Sabahattin Ali ödüllü Üç Kişiye Bir Çift Cızlavet idi.
Kötülük ve zülmüe vatanseverlik kılıfı
Gerçek bir şaheser! Teknik ve psikolojik olarak mükemmel! Öldürmek mi bağışlamak mı ikilemini en iyi veren roman.
... bütün dünya mültecilerinin paylaştığı, kökünden koparılıp yere serpilmiş çiçekler yazgısının ağıtı. Kronolojiyle ve okurla, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor ve iki boyutlu bir gerçeği, büyük bir ustalıkla anlatıyor.
İki hikaye var diyebiliriz. Bir tanesi kahramanının hayatını hikayelestirmek isteyen Saminin arkadaşı, diğeri Saminin kendisi. Böyle olunca iki farklı son da tabiki kaçınılmaz.
Anadil, mültecilik ve darbe konularını da içine alarak çok güzel bir romana imza atmış Livaneli.
Kişi merhameti ile kini arasında kalırsa hangisini seçer? Peki merhamete dönecek olursak, bir insan geçmiş ile bugün kıyaslandığında iki farklı insan profili çizebilir mi? Bugünün İYİ insanı olmuş ise geçmişteki yaptığı KÖTÜ her şey unutulup affedilebilir mi? Bu soruların yanıtlarını ararken buluyorsunuz kendinizi.
Bir Kedi,Bir Adam, Bir Ölüm.
*** Ondan bu kadar nefret etmeme ve ölmesini dilememe rağmen niye inatla hergün görmeyi, konuşmayı sürdürdüğümü çok düşündüm. Belki de anadil sebep oluyordu bütün hunlra. Anadil öyle bir şeydi ki aynı şeyi başka dilde söylediğinde bütün anlamı,rengi,kokusu yitip gidiyordu. Düşmanımla paylaştığım en önemli şeydi bu.(...) Bir Varlık yokluk meselesi.
Zülfü Livaneli bu romanını yazmaya başlayıp yarıda bırakıp tam 29 yıl sonra tekrardan yazmaya karar vermiş. Nedeni ise gerçeğe gerçekdışından ulaşmak olarak tanımladığı için. Zülfü Livaneli’nin gerçekten çok cesur bir dili var. Bunu, okudukça çok daha iyi anlıyorum. Sanki kitaplarının tümü aynı ama hepsi birbirinden farklı gibi. Çok samimi geldi bu kitap bana herşeyden önce.
Avrupa’daki siyasi sürgünlerin yaşamını ve bu ülkenin gerçeğini net bir şekilde anlatıyor. Kitaplarında kendi deneyimlerini yazdığı kahramanlarına çok güzel mal ediyor. Buda okuru heyecanlandırıyor ve meraklandırıyor.
Özlem, dehşet ve nefret duygusunu bastırabilir mi? Bunun cevabı içinde bir yerlerde gizli.
Keyifli okumalar.