Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sayısal düşünmeye çok fazla alışmışım. Bazen yorumlarken kelime bulamıyorum ya da içgüdüsel bu düşünceyi daha iyi yorumlayabileceğimi biliyorum. Birde yorumumu okuyunca anlatmak istediğim düşüncenin çok azını aktardığımı düşünüyorum. Bir tek ben mi böyleyim diye merak ettim :D
"Zaten anlatmak istediğim bir şey var, bin bir şekle sokup anlatmak arzusuyla yandığım bir tek şey: sizi sevdiğim. Bunun dünyanın teşekkülünden beri kaç milyar defa tekrar edildiğini unutmuyorum, fakat siz söyleyin, canlılığından bir şey kaybetmiş mi? kâinatta hiçbir mevcudun olamayacağı kadar taze ve olgun değil mi? bu öyle bir kelime ki doğuyor ve doğuşuyla beraber kemali de içinde getiriyor. Sizi seviyorum... Başka ne söyleyeyim? Siz de cevap vermeye kalkmayın. Bir insanın bütün varlığı ile karmakarışık ruhu, esrarı çözülmemiş vücudu, arzuları, itiyatları, ihtirasları, hulasa her şeyi ile size teslim olması, size iltihak etmesi (katılması) ne muazzam bir şeydir! Bunu tamamıyla anladığınızı biliyorum. Bunun karşısında lakayt kalamayacağınızı da biliyorum. Hiçbir insan seven bir insanın karşısında alakasız olamaz. Dünyanın bu en harikulade hadisesi karşısında kimse hareket ihtiyarına (davranış özgürlüğüne) malik değildir. Buna hakkı yoktur. Nasıl muhtaç olduğumuz havayı istemem demeye, mekân içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa bize verilen bir aşkı almamaya da iktidarımız yoktur."
Reklam
Son gördüğüm halüsinasyon da, kantinden aldığım ve epeydir açık zeytinleri yedikten sonra olmuştu. Deneme yapmaya karar verdim ve buzdolabını açıp, plastik ambalajı içindeki zeytinlere uzanıyordum ki, açık kısmının bir bölümünde matlaşmış olmalarına mukabil, diğer kısımda zeytinlerin yağ dökülmüş gibi ve pırıl pırıl olduklarını gördüm. Evet; yine ben yokken koğuşa girmişlerdi. Bir parça ekmekle 5-6 zeytin tanesini ağzıma attım; ve yutmamdan, 5-6 metre ötedeki bahçe kapısına gidene kadar, tesiri hissettim. Bahçeye çıkmaksızın bir sigara yaktım ve o ânda karşı duvarda, açık arabalara binmiş geçen silâhlı askerleri silüet hâlinde gördüm. Sonra, deforme insan suratları falan filân. Duvarda, başkasının alelâde olarak göreceği tabiî veya kasden atılmış çizgilere, hayâlim kolayından suret giydiriyordu; ama benim irade ve isteğimle değil. Şuurlu bir şekilde, etkilenmeden öyle seyrettim. Birkaç dakika sürdü. Bahçeye adım atmıştım ki, şöyle bir durum: Yarı belinize kadar denize girdiğinizi düşünün. Dalganın gelişi ve çekilişi boyunca, siz de ritmik bir şekilde öne arkaya salıncaklanıyorsunuz. Gözünüzü yumun. Gözünüz yumulu da olsa, denizde olduğunuzu yaşıyorsunuz ve tahayyülden fazla, denizi görüyorsunuz. Şu ânda oturduğunuz yerde gözünüzü yumun; çevreden sizde ne var? İşte öyle. Fakat benim anlatmak istediğim, bu hâlden fazla ve şuur kaybı olmadığı için gerçekten eksik bir görüş. Evet; bahçeye adımımı atar atmaz, dalgalı bir suya girdim. Suyun geliş gidiş ritmi içinde, bir-iki adım öne, bir-iki adım geriye, salınıyorum. Burası, bahçe olduğunu bildiğim için havuz diyorum, ama yaşadığım, deniz…
ÖLÜMÜ BEKLERKEN Sanırım yaşlandığımdan olsa gerek, eskisi kadar ilgimi çekmiyor çamurunda oynadığım topraklar. Dibine uzanıp da yapraklarının arasında hayallere daldığım elma ağacıyla, aramıza bir soğukluk girmiş. Nedendir bilmem en derine saklanmış anılar, kapının asma kilidini açmaya başlamamla gün yüzüne çıkmaya başladı. Sanki belleğimin
İki yol vardı: Biri anlatmak-ki bugün de yazma heyecanımın kaynağıdır bu-, ötekiyse masalların renkliliği. Aslında en çok istediğim, bu ikisini birleştirmekti; ama nasıl yapacağımı bilmiyordum.
başkalarına karşı iyi olmaktan insancıl olmayı mı kast ediyorsunuz? -evet, evet insancıllık. Anlatmak istediğim bu.
Sayfa 11
Reklam
544 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Sonunda bitti. Size yalan gelir, bu seri bitmeden ölürüm diye korkuyordum. 1812’de başlayan maceramız, hayırlısıyla bitti. Aslında anlatmak, bahsetmek istediğim çok şey var. Bu seriyi okuyan biriyle saatlerce muhabbet edebilirim. Ancak burada dilimi tutmak zorundayım. Olur da bir gün okursanız tadını kaçırmak istemiyorum. Son Ayin’de de karşımızda bir önceki kitapta genç bir subay olan ve dedesinin ve annesi Tamara’nın hayallerini gerçekleştiren Mihail var. Var ama yıllar acımasız. Mihail artık 60’ına merdiven dayamış, kalp hastası bir adam. Kendini siyasete vermiş ve yıl 1917. Birinci dünya savaşının son zamanları. Rusya bir yandan savaşla uğraşırken, bir yandan da Bolşevik ihtilali ile uğraşıyor. Mihail ve üvey dayısı şerefsiz Dimitriy (İkinci kitaptan beri gıcığım ben bu herife. Danilov’ların en irisi ama en haysiyetsizi) ile birlikte Rusya için en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Bir de vampirler Rusya’da toplanmış öldüğü söylenen Zimeyeviç’i geri getirmeye çalışıyorlar. ucalisan.blogspot.com.tr/2015/07/son-ayi...
Son Ayin
Son AyinJasper Kent · Can Yayınları · 2015109 okunma
160 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Gene çok uzun bir yorum yapmıştım fakat yanlış bir tuşa tıklama sonucu hepsi silindi. Gecenin bu saatinde kendimde yorumu tekrar yazma tâkâtını bulamıyorum. Tek söylemek istediğim kitabın alıp okumanızı gerektirecek bazı özellikleri, bazı anlatmak istedikleri ve çok akıcı, içine çeken sonunu merak ettiren, bir diğer sayfayı istekle çevirten yapısı olduğu. Ayrıca şiirle ilgili birçok güzel mânâlar da vücut bulmuş bu kitapta. Altını çizmeniz gereken çok paragraf var.
Bir Ölünün Defteri
Bir Ölünün DefteriHalid Ziya Uşaklıgil · Özgür Yayınları · 20051,707 okunma
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.