Anne bizim ilk gönül maceramızdır. Onun kolları. Onun gözleri. Göğsü. Bedeni.
Ve daha sonra ondan nefret edersek,bu öfkeyi kendimizle birlikte diğer sevgililerimize taşırız. Ve eğer onu kaybedersek,onu bir daha nerede buluruz?
Bir iş bulacak, parasını kazanacaktı. Gerçi ne yapacağını o da bilmiyordu. Çin'de eğitim eski yöntemle veriliyordu, kadınları sadece eş ve anne olmak dışında pek bir şey için hazırlamıyorlardı.
Televizyonu ucuz bakıcı gibi gören anne çocuğunu sabahtan akşama kadar televizyonun başında bırakırsa, çocuk sürekli dinlediği için konuşmaya ihtiyaç duymaz, beyninde konuşmayla ilgili alanlar gelişmez.
Zamyatin’in “Biz”i, Wells’in “ Zaman Makinesi”, Orwell’in 1984’ ile beraber Cesur Yeni Dünya en bilindik distopik eserden biri kabul edilir.
Peki distopya nedir ?
Anti ütopya ya da ters ütopya olarak da adlandırılan distopya Yunanca “dys” kötü, beğenilmeyen sözcüğünden türemiştir. Yani ütopya beklenen, hayali kurulan dünyayı temsil ediyorken
Ama ebeveynler ve insanlar eşit değildi.
Ne kadar çok şeye şekil verdikleri, ne çok şeye sahip olduklarını gördükçe iyi bir insan olsan dahi iyi bir ebeveyn olmayacağını anlıyordu insan.
İnsanların böyle kolay ve ebeveyn olması korkunçtu.
Anne ve baba olmaya uygun olmayan kimse çocuk sahibi olmamalıydı.O zaman bu kadar mutsuz, acı çeken, hatalı çocuklar yaşamazdı.
Sadece aile olmak için, yıllardır bir toplum geleneği gibi evlenenlerden çocuk beklendiği için kaç milyar hayat zehirlendi bu zamana dek kim bilir. Mesele dünyaya bir çocuk getirmek olmamalı mesele bir çocuğa dünya verebilmek olmalı. Travma değil, yalnızlık değil, çekimserlik değil... Sevgisizlik, ilgisizlik değil. Ona gerçekten bir hayat vaat edilebilmeli.
'Sobe'
Bir insan için itirafta bulunmak oldukça zor olsa gerek. Hele ki kendi hayatımız söz konusu olunca. Tam da buna uygun olarak Stefan Zweig'in "Amok Koşucusu" adlı kitabında geçen sevdiğim bir alıntıyı sizler ile paylaşmak isterim:
"Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz."