Fransa’da çıkan bir anti-roman akımı var: hemen biz de Türkiye’de romanı öldürüp gömüyoruz. Batıyı ve bizi en iyi tanıdığını düşündüğümüz yazarımız “roman öldü yaşasın deneme” diyebiliyor.
Ama Alman ırkçılığını asıl etkileyen Gobineau'dur. Fransa'da sadece bir edebiyat ucubesi olarak görülen paradoksal düşünür, Wagner ve Chamberlain'in girişimleri sayesinde Almanya'da beklenmedik bir şansa kavuşmuştur. İnsan Irklarının Eşitsizliği Üzerine Deneme (1853) adlı eserinde ırklar arasında bir hiyerarşi oluşturur ve ayrı ırktan olanların çiftleşmelerine karşı çıkar: Bütün ırk karışmalarında, der, hep aşağılık ırklar üstün gelir. Dolayısıyla ona göre, çağdaş insanların gerilemesindeki ana neden budur. Irklar hiyerarşisinin en tepesine âri ırkı oturtur, ona göre bunun en kusursuz temsilcisi Almanya'dır.
Reklam
Guy de Maupassant Roman Üzerine
Burada, asla ilişikteki romancığı savunma niyetinde değilim. Tam tersine, anlaşılmasını sağlamaya çalışacağım düşünceler daha ziyade Pierre ve Jean'da teşebbüs ettiğim psikolojik inceleme türünün eleştirisini gerektirecektir. Genel olarak Roman'ı ele almak istiyorum. Yeni bir kitabın çıktığı her sefer, aynı eleştirmenlerin aynı
Bunların olacağını önceden bilmek için orada olmaya gerek yok. Sen gereğinden çok cami açılmasını destekle, Arapça ve Kuran kurslarına göz yum ve onların zamanla olağanlaşmasını sağla, yüksekokullarında, ortaöğretimde yaradılış görüşünü okutmaya çalış, din derslerini bütün ortaöğretimde zorunlu kıl, Ramazan mahyalarında “En hakiki mürşit dindir” sözünü gözlere sok... Buna “Devlet eliyle irtica yaratmak” denmez de ne denir? Sola karşı sağı destekleme politikasının ürünlerini topluyoruz. Oysa solun dinle bir alıp veremediği yoktur; onun asıl işi, ulusal gelirin hakça paylaşılması, sendika özgürlüğünün, insan haklarının sağlamca kurulması ve korkusuzca sürdürülmesi, siyasal haklarda eşitlik, kültürden, sanatlardan eşitçe pay alma, yurtta ve dünyada barışın kurulma ve korunmasından yana olma gibi, dinle ilişkisi bulunmayan çağdaş ilkelerdir.
Sayfa 58 - RKKitabı okudu
Erotisme
Evet, "kemal-i rezalet" mahkemeye düştük! Sebebi şu: Romanın bir yerinde, kız soyununca, vücudunun tüyleri kızıl kızıl beliriyormuş, "umumi ahlâk ve âdaba aykırı" bir şeymiş! Bu dediğim, yirmi yıl önceki hikâye. O tarihte, düpedüz müstehcenle; cinselin, estetiğin merceğinden geçmiş biçimi olan erotisme arasındaki önemli farkı,
Sayfa 171 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. basım
Bugünün çağdaş dünyasında bilinçsiz bir kurtuluş yoktur. Bilinçsizce sınıf atlamak, insana hiçbir çözüm getirmez. İnsan, hep toplumsal yaşamı, hem iş hayatı, hem kendi iç dünyası hem özyaşamı için bilinçlenmek zorundadır. Hiçbir toplumsal sınıfın insanı, bilinçsiz ve kendi sınıfından soyutlanarak (yani ayrılarak), sınıf atlamaya çabalayıp bir çözüme ulaşamaz. Para ve maddeye bağlanıp dünyada "kendi paçasını kurtarmak" terimi, artık çağdaş dünya insanı için geçerli değildir. Ve özellikle o insan, Türkiye gibi bir ülkenin insanı ise. Bireysel kurtuluş diye bir yaşam biçimi yoktur. İnsan, her zaman topumsal bir yaratık olduğunu kavrayıp kendi sınıfının bilinçlenmesi ve daha insancıl koşullara kavuşması için çaba gösterdikçe mutlu olabilecek, yaşamını değerlendirecektir. Yaşam, şöyle bir yaşanıp geçmek için varolmak değildir. Aksine insanları, en insancıl yaşamlara ulaştırmanın mücadelesinin verildiği bir olgudur. Bilinçsiz bir yaşam, insan yaşamı değildir.
Sayfa 44 - Yapı Kredi Yayınları • Şubat 2015 /44ü '45'e bağlayan sayfalardan alıntı
Reklam