Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
'' Bir tohum verdin Çiçeğini al Bir çekirdek verdin Ağacını al Bir dal verdin Ormanını al Dünyamı verdim sana Bende kal. ''
Adın Deftere Geçti!.. Dilimizde, hak etmediği halde bir makamın yetkilerini kullanarak üst perdeden konuşan yahut önemsiz bir başarısı üzerine "bir yumurta bin bir gıdgıdak" ortalığı velveleye verenler hakkında söylenen bir deyim vardır: Anır eşeğim anır, adın deftere geçti. Deyimin ilginç bir hikâyesi var. Osman Çizmeciler'in Ünlü Deyimler ve Öyküleri (İstanbul 1989) adlı çalışmasından naklen (s. 20) anlatalım: Tarihimizdeki ilk istatistik Tanzimat yıllarında yapılmış. Ancak o yıllarda, sayımın ve sayılmanın faydasını anlamayan insanlara istatistiği izah etmek çok zor olduğundan, yetkililer düşünüp taşınmışlar ve yumuşak geçiş için öncelikle köylerde bir hayvan sayımı yapmayı uygun bulmuşlar. Köylünün biri, sayım bittikten, memurlar gittikten sonra ahırdaki eşeğinin durmadan anırdığını görmüş. Adam sabahtan beri bir işe yaramadan yalnızca semiren eşeğine bakmış, bakmış ve sayım sebebiyle yapamadığı işlerinin, boşa geçen gününün acısıyla çıkışmış: — Anır eşeğim anır... Adın deftere geçti!..
Reklam
Afyonu Patlamak; Eski tiryakiler, ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde toplar yapıp her sahurda iki üç tane yutarlarmış. Ancak her bir macunu sırasıyla bir, iki, üç kat kâğıtlara sarmayı da ihmal etmezlermiş. Böylece kâğıt, mide öz suyunda eriyince macun midede dağılır ve birkaç saatliğine keyif devam edermiş. Tabiî iki kat kâğıda sarılan macun, birkaç saat sonra, üç kat kâğıda sarılı macun da onu takiben kana karışınca tiryaki iftara kadar rahat etmiş oluverir. Ancak bu planın yolunda gitmediği, afyonun kâğıdının zor parelendiği yahut kana karışması geciktiği durumlarda tiryaki krizlere girer ve dış dünyadan âdeta kopar. Afyonu patlayıp kana karışasıya kadar farklı tepkiler verir. Konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama ve algılamada geciken durumlarda "Daha afyonu patlamadı galiba!" gibi cümleler söylenmesi bundandır.
Aslına huuu... Nesline huuu!.. Bizce bu sözün manası "Aslını da Allah'a havale ettim, neslini de!" olmalıdır. Böyle bir temenni iyiler için dua; kötüler için beddua makamında olacaktır.
Bağdat Gibi Diyar Olmaz; Dilimizdeki "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz." sözünün aslı muhtemelen "Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz." şeklindedir. Çünkü sözün aslındaki Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi (güzel) şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir. Ancak siz Bağdat'ın Osmanlı Türk'ü için önemine bakınız ki oradaki Ane'yi anne yapıvermiş. Tıpkı "Yanlış hesap Bağdat'tan döner." sözüyle Bağdat'ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi.
Çizmeyi Aşmak; Milâd-ı İsa'dan üç asır evvel Efes'te Apelle (Apel) isimli bir ressam yaşarmış. Büyük İskender'in resimlerini yapmakla şöhret bulan Apel'in en büyük özelliği, yaptığı resimleri halka açması ve gizlendiği bir perdenin arkasından onların tenkitlerini dinleyip hoşa gidecek yeni resimler için fikir geliştirmesi imiş. Günlerden birinde bir kunduracı, Apel'in resimlerinden birini tepeden tırnağa süzüp tenkide başlamış. Önce resimdeki Çizmeler üzerinde görüşlerini bildirip, kunduracılık sanatı bakımından tenkitlerini sıralamış. Apel, bunları dinleyip gerekli notları almış. Ancak bir müddet sonra adam, resmin üst kısımlarını da eleştirmeye ve hatta teknik yönden, sanat açısından renklerin kontrastı ve gölgelerin derecesi üzerine de ileri geri konuşmaya başlayınca Apel, perdenin arkasından bağırmış: — Efendi, haddini bil; çizmeden yukarı çıkma!
Reklam
Eli Kulağında; Eskiden birisi yanındakine, — Ezan okundu mu, dediğinde, eğer vakit çok yakın ise, — Okunmadı ama (müezzinin) eli kulağında; dermiş. Gerçekleşmesi pek yakın olan işler hakkında "(Henüz olmadı ama) eli kulağında!" deriz. Bu deyimin kaynağı Asr-ı Saadet'e, Bilal-i Habeşî'ye kadar uzanır. İslâmiyet yayılmaya başlayıp da Müslümanların sayısı artınca, namaz için onları bir araya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için de Habeşistanlı eski köle Hz. Bilal, bu vazifeye seçilmişti. Ne var ki Medine'deki müşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz insanlar, ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp Bilal-i Habeşî ile alay ettirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Bilal, ellerini kulaklarına tıkayarak ezan okumaya başladı. Bilâhare müezzinler, ellerini kulaklarına tıkamayı bir tür Bilal-i Habeşî sünneti gibi gördüler ve ezanı öyle okudular.
Fertiği Çekmek; Sultan II. Abdülhamit'in gayretiyle Hicaz demir yolu yapılırken bu iş Almanlara ihale edilmiş ve tabiî şantiyelerin önemli sorumluları, memurları, teknisyen ve şefleri Almanlardan teşekkül etmiştir. Tesisi biten gar ve istasyonlardan işçi nakleden vagonların makinistleri, kondüktör ve makasçıları da Alman olduğundan, eğer vagon bir yerden hareket edecekse önce kampanalar çalar, bütün yolcular bindikten sonra da hareket memuru "Fertig!" diye bağırırmış. Fertig, Türkçe'de "Hazır!" demektir. Alman hareket memurlarının "Fertiiig!" diye uzatarak ünlemelerine uzun süre muhatap olan halk, bundan hoşlanmış olmalı ki giderek trenin kalktığını "fertiği çekti" biçiminde ifade eder olmuş. Daha sonradan ise deyim haline gelerek anlam genişlemesine uğramış ve Türkçeye iyiden iyiye yerleşmiştir? Bu deyimin "savuşmak, kaçmak, uzaklaşmak, geri dönmemek üzere gitmek, ölmek" gibi manaları vardır.
Halep Oradaysa, Arşın Burada! Vaktiyle, görgüsüzün biri kısa bir müddet Halep'te kalmış. Yurduna dönünce de yerli yersiz konuşmaya, "Ben Halep'te şöyle yaptım, böyle yaptım" gibi atıp tutmaya başlamış. Öyle ki övünmelerinden halka gına gelmiş. Günlerden birinde, köy odasında oturulurken söz cirit oyunundan, uzun atlamadan açılmış. Bizim övünme meraklısı dayanamayıp söze girmiş: — Ben Halep'te iken on beş arşın atladım. Sabrı tükenenlerden biri itiraz etmiş: — Yapma be iki gözüm, on beş arşın atlamak kim; sen kim? — Canım ne var on beş arşında, atladım işte! O sırada aralarında bulunan marangoz, malzemeleri arasındaki arşını çıkarıp ortaya koymuş: — Halep oradaysa, arşın burada! Haydi atla da görelim!.. — ?! O günden sonra palavracı, her nerede bir kuru sıkı atsa halk kendisine "Arşın burda!" demeye başlamış ve bu söz bir deyim olarak yaygınlaşmış. Bugün dahi geçmişte yaptığı bir şey ile övünen; yahut yapmadığını yapmış gibi söyleyen insanlara, hâlihazır şartlar altında da aynı başarıyı göstermesi arzusunu izhar için söylenir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.