Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
NATO’YA HAYIR! PEKİ SONRA? Çoğu üniversiteli olan bir takım gençlerin aylardan beri şuraya buraya kireçle ve büyük harflerle “NATO’ya hayır” diye yazdıkları görülmektedir. Gençlerin bu yazıları, kabataslak olarak düşüncelerini belirtmekte ise de bu fikrin sebepleri ve teferruatı ancak, o gençleri destekleyen solcu yazarların makalelerinden
NATO’YA HAYIR! PEKİ SONRA? Çoğu üniversiteli olan bir takım gençlerin aylardan beri şuraya buraya kireçle ve büyük harflerle “NATO’ya hayır” diye yazdıkları görülmektedir. Gençlerin bu yazıları, kabataslak olarak düşüncelerini belirtmekte ise de bu fikrin sebepleri ve teferruatı ancak, o gençleri destekleyen solcu yazarların makalelerinden
Reklam
21 Haziran 1934 tarihinde 3667 Sayılı İskân Kanunu çıkarıldı. Bu kanunun hükümleri de tam bir faşist uygulama örneği idi ve büyük zulümlere neden oldu. Bu kanunun amacı ‘yurtta dil, kültür ve kan birliği temin etmek’ olarak belirlenmişti. Bu kanun hükümlerine göre İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan bir harita hazırlanmış ve bu haritaya göre Türkiye iskân bakımından üç mıntıkaya ayrılmıştı. Buna göre: • Bir numaralı mıntıkalar, Türk kültürlü nüfusun tekâsüfü istenilen yerlerdir. • İki numaralı mıntıkalar, Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskânına ayrılan yerlerdir. • Üç numaralı mıntıkalar; yer, sıhhat, iktisat, kültürel, siyaset, askerlik ve inzibat sebepleriyle boşaltılması istenilen ve iskân ve ikamete yasak edilen yerlerdir. İnsanların etnik yapılarına göre değerlendirildikleri bu tasnife göre, bir numaralı mıntıka olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri kastedilmektedir. İki numaralı mıntıka Türkiye’nin Batı bölgeleri, yani Ege, Marmara, Trakya ve Akdeniz bölgeleri idi. Boşaltılmak istenen üçüncü mıntıka ise, Ağrı, Sason, Tunceli, Zeylan (Van), Kars’ın güneyi, Diyarbakır’ın bir kısmı, Bitlis, Bingöl ve Muş’un bir kısmından oluşuyordu. Bu yerlerin, iskân politikasına karşı direniş ihtimalinden dolayı boşaltılması kararı veriliyordu
Eisenhower Doktrini ve Suriye gerilimi Menderes hükümeti antikomünizmi iç ve dış politikanın temel enstrümanı haline getirmeye çalışırken, Sovyetler ise Stalin-sonrası dönemdeki değişikliklere paralel olarak Türkiye'ye yönelik barışçıl bir politika izlemenin arayışı içerisindedir. Ancak Menderes hükümeti, bu yakınlaşma çabalarına herhangi bir
Karadan ve Denizden Gelen Saldırılar Bu noktada öykümüze başka bir öğe eklemek zorundayız: Deniz Kavimleri. Mısır firavunu III. Ramses'in saltanatına (1184-1153) ait kayıtlara göre on ikinci yüzyılın başlarında denizden gelen kalabalık topluluklar, Anadolu'dan Kıbrıs' a, Suriye ve Filistin' e dek yayılarak Yakındoğu dünyasının büyük bir kısmını
Bunlara ' Bu tedbir Rusya' nın bir kapanıdır; siz de düşmeyin, biz de düşmeyelim. Rusya hiçbir zaman Bahr-i Sefid (Akdeniz) yolu üzerinde beynelmilel yardıma dayanan bir Ermenistan teşkilini arzu etmez. Geliniz, vazgeçiniz, şu ıslahatı elbirliğiyle yapalım' dedik. Cumhuriyet Gazetesi: 2 Kasım 1946- Hâtırat, Sayı 20
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
''Milletimizin çok tuhaf bir hırsızlık anlayışı var.'' ''Birisi birinin cebinden altın çalarsa o hırsızlıktır, kötüdür. Böylesini asmaya kalksan tasdik edilir. Ama ortada olan maldan hırsızlık yapana biraz söylenirler ve öyle kalır. Bu, bütün Akdeniz dünyasının, Rusya dâhil Avrasya denen bölgenin hastalığıdır. Fakat elbette kültürler de törpülenir. Biz henüz garip bir toplumuz. Kamu malını çalan kişi, sonradan hayrat yapar. Hayrat meselesi bu topraklarda çok yaygındır.''
Kronik KitapKitabı okudu
Önsöz
Elinizdeki eser, Mesnevinin ilk on sekiz beytine, bir 17. yüzyıl müellifi olan ve Bayrami-Melami geleneğine mensup Sarı Abdullah Efendinin Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevi* isimli eserinde yaptığı şerhtir. Çalışmamızda mezkur eserin matbu nüshası kullanılmış olup, hem bu metnin transkripsiyonu hem de günümüz Türkçesine aktarımı yapılmıştır.** Bu
Sayfa 7 - H YAYINLARI - 1. Baskı: Şubat, 2020Kitabı okudu
Milletimizin çok tuhaf bir hırsızlık anlayışı var. Birisi birinin cebinden altın çalarsa o hırsızlıktır, kötüdür. Böylesini asmaya kalksan tasdik edilir. Ama ortada olan maldan hırsızlık yapana biraz söylenirler ve öyle kalır. Bu bütün Akdeniz dünyasının hastalığıdır. Kamu malını çalan kişi, sonradan hayrat yapar. Hayrat meselesi bu topraklarda çok yaygındır. Bir cemaat kurulduğunda, hemen parayı Amerika veriyor diye gürültü koparılıyor. Amerika niye para versin? Millet veriyor. Vergi kaçırdığından kazandığı da olsa veriyor. Çok ilginçtir; kamu malının çalınması umursanmaz, kamu harcamalarına itimat edilmez, fakat bazı grupların bazı işleri yapabileceğine inanılırsa derhal para bulunur.
Sayfa 208Kitabı okudu
Hiç şüphesiz ki İstanbul'un zaptı meselesi konuşulduğu sıralarda iktisadı meseleler de ortaya atılmış olacaktır. Çünkü İstanbul öteden beri kara ve denizyolları üzerinde bulunması bakımından büyük bir önem taşıyordu. Pek eski devirlerde bile Belgrat'ta Tuna'dan ayrılan bir yol Meriç vadisini takip ederek İstanbul'a ve oradan da Üsküdar'a geçerek Bağdat üzerinde Ortaasya'ya giderdi. Şark ile garp arasında uzan yolların en kısası bu olduğundan kervanlar durmadan işler ve şarkın ipek, baharat gibi en kıymetli eşyası bu yol vasıtası ile garba intikal ederdi. Bundan başka iki mühim denizi, Karadeniz ile Akdeniz'i, birbirine bağlayan su yolları da yine buradan geçmekteydiler. Hulasa müstesna bir coğrafi mevkiye malik olan İstanbul şehri XV. inci yüzyılın ortalarından hala eski önemini muhafaza ediyordu.
61 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.