"Bütün dünya üniversiteleri, Amerika'nın ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel problemlerini aynı zamanda kendi problemleriymiş gibi ele alıp, onların çözüm önerilerini ve yöntemlerini kendi ülkelerine adapte etmeye çalışıyorlar. Oysa ülkelerin sorunları, dolayısıyla çözüm yolları birbirinden çok farklıdır. Aynı aşamalardan geçip, aynı yöntemleri uygulayarak, batılıların ulaştıkları bolluk düzeyine ulaşmak mümkün değildir. Buna rağmen bütün dünyada, üniversitelerdeki araştırma ve geliştirme faaliyetleri batılıların çizdiği sınırlar içinde, yine onların belirlediği konular üzerinde yoğunlaşıyor."
Bellek jimlastikleri, belleği geliştirme yöntemleri hakkında onca araştırma, çalışma ve kitap vardır da, bellekten anı silme yöntemlerini geliştirmeyi niçin akıl etmezler? Ama tabi; her şey öyle, istek üzerine bir parmak şıklatışta kolayca unutulabilse, insanların üzerinde nasıl hakimiyet kuracaksın? Gerçek, yalnızca içinde yaşanan andan ibaret olsaydı, hatta yaşana şu sinema şeridi, hiçbir devamlılık sunmadan, anbean film karelerine bölünerek anbean yaşanıp, o an uçup gitse; hayat, geçmiş ve gelecekle ilgili hiçbir düşüncenin yer almadığı, şimdi, şimdiden ibaret tatlı bir umursamazlık süreci haline gelse, kim kime şiddet uygulayabilir? hangi işkencenin anlamı kalır ki? İnsanı asıl yıldıran; bu korkunç devamlılık, hayatın bu bitmek tükenmek bilmeyen uzunluğu; yaşadığın sürece unutamamak, unutamamak, unutamamak değil mi?
Reklam
"...Başka birinin otoritesine güvenmek, Aristo­teles'in araştırmasının doğasına tamamen ay­kırıydı. Felsefenin doğasına da aykırıydı. Oto­rite tek başına hiçbir şeyi kanıtlamaz. Aristoteles'in kendine özgü yöntemleri soruşturma, araştırma ve açık bir şekilde akıl yürütmeydi. Felsefe tartışmayla, yanlış olma olasılığıyla, karşıt görüşlerle ve keşfedilen alternatifler­le gelişir. Neyse ki her çağda başka insanla­rın böyle alması gerek dediği şeyler hakkında eleştirel düşünmeye hazır filozoflar vardı. He­men hemen her konu hakkında eleştirel düşün­meye çabalayan filozoflardan biri de şüpheci Pyrrhon'du..."
Sayfa 30
Bacon.
"Tabiat yalnızca kendisine boyun eğilerek idare edilmektedir"
Dedikodu sıkça kötülenen ama aslında kalabalık gruplar hâlinde işbirliği yapabilmenin de temelini oluşturan bir beceridir. Modern Sapiens’in yaklaşık 70 bin yıl önce edindiği yeni dil becerisi, ona saatlerce dedikodu yapabilme şansı verdi; kime güvenilebileceğine dair bilgi, küçük grupların daha büyük gruplara dönüşmesine, dolayısıyla da Sapiens’in daha sıkı ve karmaşık işbirliği yöntemleri geliştirmesine yol açtı.Dedikodu teorisi ilk başta şaka gibi gelebilir ama pek çok çalışma bunu destekliyor. Bugün bile insanlar arasındaki iletişimin büyük bölümü, ister e-posta ister telefon konuşması veya gazete sütunları olsun, dedikodudan oluşur. Bu durum bize o kadar doğal gelir ki, sanki dilimiz özellikle bu amaç için evrimleşmiş gibidir. Yoksa siz tarih profesörlerinin öğlen yemeğinde Birinci Dünya Savaşı’nm sebeplerini tartıştığını veya nükleer fizikçilerin akademik konferansların kahve molasında zerreciklerden bahsettiklerini mi düşünüyorsunuz? Belki bazen öyledir. Ama genellikle, kocasının kendisini aldattığını yakalayan profesör, bölüm başkanıyla dekan arasındaki tartışma veya bir meslektaşlarının araştırma fonuyla kendisine lüks bir araba alması gibi konularda dedikodu yaparlar. Dedikodular genellikle yanlış davranışlar üzerine odaklanır. Günümüz basınının ilk örneği sayılabilecek söylenti, toplumu bilgilendirerek insanları hilebazlardan ve asalaklardan koruyan gazetecilik faaliyeti gibiydi.
Pozitivist Düşünce
Pozitivist düşünce akıl ve gözleme dayanan bir anlayışın ürünüdür. Aynı şekilde, "pozitivizm" ve "modernist düşünce" her şeyi açıklama gücüne sahip büyük kuramları ve "tek doğru"yu aramaya yönelmiştir.
Sayfa 27 - SeçkinKitabı okuyor
Reklam
302 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.