Sıkıntı çekmek kayıp mıdır, kazanç mıdır? Esas soru o. Sanırım ‘adam olmak’ diye tarif edilen şeyin ilk koşulu, sıkıntı çekmenin kazanç olduğunu anlamaktan geçiyor.
Sayfa 216Kitabı okudu
“Bundan ikibin sene sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin şu ilk evresinden geriye pek bir iz kalacağını tahmin etmiyorum. Etrafımızda gördüğümüz her şey köksüz, her şey temelsiz, her şey çürük. Yalnız binalar değil, kurumlar ve fikirler de öyle. Ufak bir depremde moloz yığınına dönüşecek şeyler hepsi. Belki Şirince kayamezarı kalır. ‘O karanlık devirde dahi güzeli arayan insanlar varmış,’ diye hatırlarlar.”
Sayfa 273Kitabı okudu
Reklam
Aslanli Yol
"Anitkabir e giden ve 'Aslanli Yol' olarak isimlendirilmis olan yolun her iki kenarini süsleyen Aslan heykelleri, bu anlamlardan hangisi icin secilmistir bunu bilemiyorum. Ama hangi anlami icin kullanilmis olursa olsun, hepsi bu yolun sonunda yatan yüce vazifelinin misyonuna uymaktadir."
Sayfa 126Kitabı okudu
Gerçek özgürlük -eğer özgürlük diye bir şey varsa - budur : seni esir alan nefsini, köle kılan çıkarını ve sosyal mecburiyetleri hepten bir kenara itip bir şeyi sadece 'güzel' olduğu için yapabiliryormusun ?
Anıtkabir'de Ulu Önder Atatürk'ün yattığı mozoleye çıkan Aslanlı Yol'daki yirmi dört aslan heykeli yirmi dört Oğuz boyunu, aslanların çift olması birlik ve bütünlüğü, kedi gibi yatar pozisyonda olmaları barışseverliği temsil eder.
Sayfa 263
12 Eylül'ün güya yargılandığı mahkemenin önünde toplaşanları görünce, küçükdilimi yuttum. Neden insanlar bunun bir tiyatro oldugunu bile bile, kendi gerçek acilarina figüran rolu verirler? Evlatlarını kaybetmiş insanlar, bir insanın hayatında yaşayabileceği en büyük acıyı yaşamış insanlar, neden "sirk" haline getirildigi bu denli asikar bir "mahkeme" önünde toplandılar? Aklim almıyor... On yılı geçkin süredir görüyorsunuz, AKP'nin Ermeni açılımını, Güneydoğu açılımıni, Avrupa Birliği'ne girme acilimini, Kıbrıs açılıminı, Habur açılımı, Dersim açılımı, 28 Subat açılımını, açılımını... açılımını... Her biri "tiyatro, gösteri" Bu açılımların her biri sahnelenirken, medyada yüzlerce köşe yazarı, yüzlerce sivil toplum örgütü aylarca, hatta yıllarca canla başla hakikatmiş gibi ekranlarda sabahlara kadar delirerek, kudurarak rol aldılar. Hala oyuna, gösteriye, sirke doymadılar. Bu gösteriler" tıpkı İngilizlerin ikinci Dünya Savaşı sonrası askeri okullarında denediği "hayvanları delirtme" tatbikatlarına benziyor. Pavlov'un zil sesiyle mama verilip, şartlandırılan meshur köpek deneylerini biliyorsunuz. İngiliz askeri okulları, tam tersi ni yapıyor. Önce mama verilecek diye köpekleri şartlandırılır, ama sonra mama vermiyor. Sonuç, hayvanlar deliriyor. Zil sesine alışmış hayvanlar, mamayı göremeyince şaşırıyor, sarsılıyor, havlıyor, huzursuzlaşıyor. Velhasıl köpek dahi köpeklikten çıkıyor. Işte on yıl sonrası ülkemiz insanının ruh hali... Bu davalar artık bir halkı "delirtme" tatbikatlarını da geçti.
Sayfa 8 - Kırmızı Kedi Yayınevi - 2012Kitabı okudu
Reklam
609 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.