Dilinin arılığı, anlatımının şiirsel gücü, din inancındaki içtenliği, aşk, ölüm gibi evrensel şiir konularını etkileyici biçimde anlatışı dolayısıyla daima Türk Edebiyatının en büyük şairlerinden sayılmıştır. Türkçe'nin bir edebiyat ve kültür dili olarak gelişmesinde Yunus'un hizmeti son derece büyüktür.
Kadim Müslümanların kimliğini belirleyen bu ontolojik ve varoluşsal keyfiyetler sonuçta onların yapıp ettikleri şeyleri de eylemlerini de etkiliyordu. Yani buna bağlı olarak kurdukları medeniyetlerde bu kimliğin izlerini görmek mümkündü. Modern Çağ öncesinde Müslümanlar, bütün dünyada yazdıkları eserlerle, yaptıkları sanatlarla tanınan bir kimliğe sahiptiler. Modern Müslümanlar, ortaya bu neviden bir şey koyamadıklarından dolayı, başka kimliklerle tanınmak durumunda kalıyorlar. İbn Arabi'yi, Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Gazzali'yi, İbn Sina'yı üretebiliyorsanız evrensel, kuşatıcı bir kimliğiniz var demektir sizin. Tac Mahal'i, el-Hamra'yı, Süleymaniye'yi inşa edebiliyorsanız muhteşem bir kimliğiniz var demektir. Bir sultanınız, yani bir siyasi lideriniz muazzam bir peşrev, bir Mevlevi ayin-i şerifi bestelebiliyorsa işte o zaman, o lider alemşümul manada, global manada bütün insanlık için bir tehdit değil rahmet olacaktır. Ama bunlar üretilemediği, sanatta, şiirde, edebiyatta, estetikte bir varlık ortaya konulamadığı zaman, ister istemez birileri sizi, kendi karşısına alarak aksülamel bir hareket, refleksif bir hareketin içine sürükleyip kendi düşünce tarzı ve metodolojisini size yansıtarak kendine benzetecektir
Reklam
Geçtiğimiz yüzyılda din karşıtı dünyevi hareketler güç kazanırken bugün insanlık güçlü bir maneviyat arayışında. Yunus Emre'nin yaşadığı 13. yüzyılda cehaletten köken alan zulüm 20. yüzyılda bilim adına işlendi. Tanrının öldüğü fikrinden yola çıkılarak dine savaş açıldı. Böyle bir yüzyıldan sonra Yunus Emre'nin eserlerini yeniden okumalı, Yunus Emre'yi güncelleştirmeli ve bugünün evrensel bilgileri ışığında yeniden yorumlamalıyız.
Geri110
104 öğeden 101 ile 104 arasındakiler gösteriliyor.