Sâniyen: Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başında "kulüpler" suretinde büyük zararı görülmesi ve birinci harb-i umumîde yine ırkçılığın istimali ile mübarek kardeş Arabların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir. Ve istirahat-i umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeğe çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki menfî hareketle başkasının zararıyla beslenmek, ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde; evvelâ başta Türk milleti dünyanın her tarafında müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezcolmuş, kabil-i tefrik değil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmışlar. Türk gibi Arablarda da Arabcılık ve Arab milliyeti İslâmiyetle mezcolmuş ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir. Sizin bu defaki Irak ve Pakistan'la pek kıymetdar ittifakınız, inşâallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def'edecek ve dört-beş milyon ırkçıların yerine, dörtyüz milyon kardeş Müslümanları ve sekizyüz milyon sulh ve müsaleme-i umumiyeye şiddetle muhtaç Hristiyan ve sair dinler sahiblerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesile olacağına, ruhuma kanaat geldiğinden size beyan ediyorum. Konferans - 162
Din ve Vicdan Hürriyeti
Kur'an-ı kerimdeki “Dinde zorlama yoktur” âyeti (Bekara: 256) gereğinçe, gayrımüslimler, kendi inançlarından dolayı aslâ taciz edilemez. Dinlerini öğrenmek, yaşamak ve çocuklarına da öğretmek hakkına sahiptir. Ülke, eğer sulh ile fetholunmuşsa, buradaki mâbedler sulh anlaşmasının hükümlerine tâbi olur, Tarihte bu gibi sulh anlaşmalarında, umumiyetle mevcud mâbedlere dokunulmayacağı, yeni mâbed yapılmasına da karşı çıkılmayacağı açıklanmıştır. Eğer ülke harb ile (anveten) fetholunmuşsa, mevcud mâbedlerin âkıbeti hükümdar tarafından tesbit olunur; yeni mâbed inşâına da izin verip vermemek hükümdara âit bir salâhiyettir. Ancak tatbikatta harb ile fethedilen ülkelerde, şehrin en büyük mâbedi (kilisesi) câmiye dönüştürülmüş; diğerlerine dokunulmadığı gibi, yeni mâbed yapılmasına da izin verilmiştir. Çünki orası artık İslâm beldesidir. İlk Cuma namazını kılmak vecibedir. İstanbul ve Anadolu mabedlerinin çoğu deprem ve sair sebeplerle harab haldeydi. Fetih esnasında mevcut İstanbul kiliselerinin çogu zaten Lâtin işgalinde yıkılmıştı. Hükümetin zimmi cemaatlerine bu vesileyle maddi yardım yaptığına dair çok sayıda vesika arşivde mevcuttur.
Sayfa 315Kitabı okudu
Reklam
Beşinci Kuvvet: İzzet-i İslâmiyedir ki, i'lâ-yı Kelimetullahı ilân ediyor. Ve bu zamanda i'lâ-yı Kelimetullah, maddeten terakkiye mütevakkıf ve medeniyet-i hakikiyeye girmekle i'lâ-yı Kelimetullah edilebilir. İzzet-i İslâmiye'nin iman ile kat'î verdiği emri, elbette âlem-i İslâmın şahs-ı manevîsi o kat'î emri, istikbalde tam yerine getireceğine
Sayfa 35 - Envar NeşriyatKitabı okudu
Vatan düştükçe, bazı insanlar yükseliyor, millet bahtına küserken, bazıları şans atına binmiş koşturuyordu. Evet, aralarında Enver Paşa'nın da bulunduğu günün kazananlarından bahsediyorum. Ortalıkta hiçbir büyük zafer yokken, memleketin hali içler acısıyken, sahi bu neyin zaferiydi, neyin muvaffakiyeti? Edirne'yi geri almıştık ama çok daha büyük bir toprak parçasını kaybetmiştik. Millet yokluk içinde kıvranıyordu. İstikbalde neler olacağı meçhuldü, güzel günlere olan inanç kaybedilmişti, hiç kimsede umut kalmamıştı, yılgınlık sert bir rüzgâr gibi memleketi kasıp kavuruyordu ve hepsinden daha mühimi Harb-i Umumi kapıdaydı. Şimdi akıllı olma zamanıydı, dış siyasette maceraya değil, ustalıkla planlanmış bir sulh stratejisine ihtiyaç vardı. Cemiyetteki genel kanı da zaten bu yöndeydi, Talat Bey olsun, Cemal Bey olsun, Cavit Bey olsun kimse bu kanlı çarpışmada taraf olmak istemiyordu. Ama ülke siyasetine yön veren hakikat, sağduyudan çok, kuvvetle alakalıydı. Kuvvete sahip olan, söze ve karara da sahip olur. Ve son dönemde cemiyetin, hükumetin ve memleketin en kuvvetli adamı ne Talat ti, ne de Cemal. 1908 yılından bu yana yıldızı anbean parlayan, "Hürriyet Kahramanı,""Edirne Fatihi" ve şimdi de sarayın damadı olan Enver Paşa'ydı.
Sayfa 577Kitabı okudu
Neden şeriat şu medeniyeti {(*): Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaatı bulunan iyilikleridir. Yoksa medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklid edip malımızı harab ettiler. Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip seyyiatı hasenatına racih gelmekle, beşer iki harb-i umumî ile iki dehşetli tokat yeyip o günahkâr medeniyeti zîr ü zeber edip öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşâallah istikbaldeki İslâmiyet'in kuvvetiyle, medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umumîyi de temin edecek.} reddediyor? Dedim: Çünki beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise şe'ni, tecavüzdür. Hedef-i kasdı, menfaattır. O ise şe'ni, tezahümdür. Hayatta düsturu cidaldir. O ise şe'ni, tenazu'dur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise şe'ni, böyle müdhiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşci' ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir. O heva ise şe'ni, insaniyeti derece-i melekiyeden dereke-i kelbiyete indirmektir, insanın mesh-i manevîsine sebeb olmaktır.
Sayfa 131 - RnkKitabı okudu
Cengiz Han Tataristan'da kudret kazanır kazanmaz, 1205 târihinde, Hia hükümdarlarının arazisine girdi. Bir müddet sonra, yani 1209 târihinde, ilk defa olarak Çin'e dâhil olan Cengiz Han bu krallığın pâyitahtı olan Ning-hia'yı zapta karar verdiyse de Li-ni-mu-tsi-uen kendisine vergi vermeye razı oldu ve kızlarından birini tezviç etti. Bu sulh üzerine Hia kralı, Moğolların düşmanı olan Kin Tatarlarına harb ilan ederek bazı mevkileri ele geçirdi. Fakat sonra Cengiz Han Hia hükümdarlarına karşı tekrar harbe başladı. Etzina şehri zapt edildi. Sonra daha sáir mevkiler de Moğolların eline geçti. Hia kralı 1226 târihinde kederinden vefat etti. Yerine geçen Li-hien Ning-hia şehrinde mahsur kaldı ve kayıtsız şartsız teslim oldu. Cengiz Han nezdine gitmek üzere şehirden çıkarken katledildi. Tebaasının büyük kısmı itlaf olundu. 346 sene pâydar olmuş olan bu imparatorluk Cengiz Han'ın düşmanlarına yardımda bulunmuş olan Li-hien'in kabahati yüzünden inkıraz buldu.
Sayfa 591 - Ötüken Neşriyat, 2. Baskı:2019 - III. CİLT
Reklam
İbrahim Paşa'yı idama götüren güç zehirlenmesi.
"Bu büyük devleti idare eden benim. Her ne yaparsam yapılmış olarak kalır. Zira bütün kudret benim elimdedir. Memuriyetleri ben veririm. Eyaletleri ben tevzi ederim( bölüştürürüm, dağıtırım). Verdiğim verilmiş ve reddetiğim reddedilmiştir. Büyük padişah bir şey ihsan etmek istediği veya ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmiyecek olursam gayr-i vaki(olmamış) gibi kılınır. Çünki her şey harb, sulh servet ve kuvvet benim elimdedir." Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, s. 356-357. İbrahim Paşa'nın Macar Kralı Ferdinand'ın elçilerini kabulünde söyledikleridir.
Sayfa 113 - Timaş Yayınları
Bizler, bu şartları kabul edersek Timur'un sulhe râzı olup yakamızı bırakacağını mı zannediyorsunuz!.. O'nun bütün bu istekleri aslında bir bahânedir. O harb istemekte fakat yakışıksız tekliflerle mahsus sulh taraftarı imiş gibi gözükmeye çalışmaktadır. Şartlarını kabûl etsek dahi, yeni şartlar ileri süreceğinden ve bunlar her defasında
Sayfa 111Kitabı okudu
Bizim muradımız medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyilikleridir. Yoksa medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklid edip malımızı harab ettiler. Ve dini rüşvet verip, dünyayı da kazanamadılar. Medeniyetin günahları iyiliklerine galebe edip seyyiatı hasenatına racih gelmekle, beşer iki harb-i umumî ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkâr medeniyeti zîr ü zeber edip öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşâallah istikbaldeki İslâmiyet'in kuvveti ile medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umumîyi de temin edecek.
Bu konuda fikirleri ile diğer dikkati çeken kişi ise Ahmet Kabaklıdır. 25 Temmuz 1964 tarihli Tercüman gazetesinde yer alan şu ifadeler Rıza Nur'un Türkçü yönü dikkate alınarak yapılan olumlu eleştirilerden biridir: "-Bu yurtta Türkçülük için en çok çalışan, milliyetçiliğimize tarihi ve ilmi temeller atan Doktor Rıza Nur değil
syf. 14-15Kitabı okudu
38 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.