“Küçük keyiflere bayılırım ben,” dedi Lord Henry. Karmaşık ruhların son sığınağıdır onlar.
"Gölgeye oturalım," dedi Lord Henry. Hem bu güneşte daha fazla kalırsanız cildiniz bozulur, Basil de bir daha resminizi yapmaz. Yanmamaya özen göstermelisiniz; bronzlaşmak size hiç yakışmaz." Dorian gülerek "Yanarsam ne olur ki?" dedi ve bahçenin neredeyse bittiği yerde bir banka oturdu. "Sizin için bu her şey
Reklam
"Bu yaptığın büyük haksızlık!" diye haykırdı Lord Henry, şapkasını arkaya doğru itip turkuaz rengi yaz göğünde tel tel çözülmüş beyaz ipek yumakları gibi sürüklenen küçük bulutlara bakarak. "Hem de çok büyük. Ben insanlar arasında ayrım yaparım. Dostlarımı fiziksel güzellikleri, tanıdıklarımı güzel karakterleri, düşmanlarımı ise üstün zekalarına göre seçerim. İnsan düşmanını titizlikle seçmeli. Benim hiç aptal düşmanım yoktur mesela. Hepsi belli bir entelektüel derinliğe sahip insanlardır, bu yüzden de hepsi beni takdir eder. Bu kibir mi sence? Sanırım epey kibirliyim."
- Mustafa Kemal ona, “büyüklük” konusunda uzun bir öğüt verdi. Kendini halk yığınlarına beğendirmeyi amaç edinmek kısa görüşlü bir politikaydı. Mustafa Kemal, “Büyüklük, memleketin mutluluğu için ne gerektiğini kestirmek ve doğruca bu amaca doğru yürümekten başka bir şey değildir... Kendi kendinin büyük değil, küçük ve zayıf olduğuna, ama hiçbir yerden yardım ummadan sonunda bütün engelleri aşacağına inanacak ve arkadan biri çıkıp da sana büyük adam derse gülüp geçeceksin,” dedi.
Artık onu Gözün Öyküsü'nün (Lord Auch) ve Küçük'ün (Louis Trente) yazarından hiçbir şey ayırmayacaktır. Bu iki kitapta, göreceğimiz gibi, anılarının hakikatinden söz etmeye çalışır. Fakat kendi maskesini çıkartırken, yakınlarının da maskesini çıkartıyordu; kendi adını hiç çekincesiz yeniden üstlenirken, babasının maskesini düşürüyordu.
"Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu; bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, adliyesi vardır, ordusu vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecek, elle, taşla, topla ve silahla nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Yine 'Polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi de rejime göre düzenlemek lazım' diyecektir. Onu hapse atacaklar kanun yolundan itirazları yapmakla beraber... Meclise telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışmasını, kayırılmasını istemeyecektir. Diyecek ki: 'Ben iman ve kanaatimin icabını yaptım, müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem bu haksızlığı meydana getiren sebep ve âmilleri düzeltmek de benim vazifemdir.' İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği."
Reklam
890 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.