Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
...bizi insan gibi gösteren kusurlarımızdı. Yüzlerimizdeki kırışıklıklar ve çizgiler hayat hikayemizi anlatıyordu.
Daha ileri gitmeye kuvveti kalmamış gibi oraya, kapının önündeki iri bir taşın kenarına oturdu; kumlara şemsiyesiyle ümitsizliği kadar derin, hayatı gibi kırık çizgiler çizmeye başladı.
Sayfa 512 - İnkılap Yayınları, Reşat Nuri Güntekin, Bütün Eserleri, ÇalıkuşuKitabı okudu
Reklam
Ruhun sırlarını yansıtan o çizgiler, acılı da olsalar, ancak o yüzü güzelleştirirler. İçteki sırlardan hiçbir iz taşımayan yüzler, düzgün ve uyumlu hatlara sahip olsalar bile, her zaman çekicilikten yoksundurlar.
Ruhun sırlarını yansıtan o çizgiler, acılı da olsalar, ancak o yüzü güzelleştirirler. İçteki sırlardan hiçbir iz taşımayan yüzler, düzgün ve uyumlu hatlara sahip olsalar bile, her zaman çekicilikten yoksundurlar.
Sana yorgunluk, bitkinlik değil canlılık, yani hayat yakıştırıyorum. Alnına çizgiler değil ayışığı, gözlerine kırık ve sulu bakışlar değil yıldız dökülüşü, geniş yüzündeki hüzünlü sis yerine de elma kırmızısı ve sesine, kalbinde ne var ne yok ele veren buğu yerine kaynayıp duran pınar şırıltısı yakıştırıyorum.
"Ruhun sırlarını yansıtan o çizgiler,acılı da olsalar,ancak o yüzü güzelleştirirler.İçteki sırlardan hiçbir iz taşımayan yüzler,düzgün ve uyumlu hatlara sahip olsalar bile,her zaman çekicilikten yoksundurlar..."
Reklam
Kendi nazarımda şiiri...
Saçlarım döküldü, yüzümde çizgiler arttı. Benden geriye gayri ne kaldı? İlhamım sendin, seni de ölüm aldı, Bana da geriye bir ölmek kaldı... Hasret kalmak var, Dana kavuşmak yokmuş payımda. Yazmak için yazmıyor, Derdimi anlatıyorum kendi nazarımda.
Sayfa 51 - Odessa YayıneviKitabı okudu
KENDİ NAZARIMDA
Saçlarım döküldü, yüzümde çizgiler arttı. Benden geriye gayri ne kaldı? İlhamım sendin, seni de ölüm aldı, Bana da geriye bir ölmek kaldı... Hasret kalmak var, Sana kavuşmak yokmuş payımda. Yazmak için yazmıyor, Derdimi anlatıyorum kendi nazarımda.
Kısa konuşmalar geçmişti aramızda. Pınar, kaşarlı tostu tarafsız bir ifadeyle peçeteye sarıp vermişti. Çay da al istersen demişti. Bir terslik vardı bu söyleyişte. Ateşte unutulmuş bir tavaya yağ dökerken çıkan cızırtı gibi bir şey, çıssss diye, geç döktün bu yağı kıvamında. O kıvamı Pelin de farketmiş, annesine bakmıştı. Pek bir şey görememiştik ama, hani, yasağı, cehennemi, kanı filan çağrıştıran biraz ekşi ve bayat tadı da olan kırmızımsı bir gölge geçmişti, sabah güneşinin ancak biz çıktıktan, herkesin okula işe dağıldıktan sonra vurduğu mutfaktan. Servisi gelmişti Pelin'in. Bizi öpmüştü ve dairenin kapısından asansöre binişini ikimiz birden izlemiştik. Kapıyı kapatınca bir an birbirimizi süzmüştük, endüstri mühendisinin, mühendis ciddiyetindeki lâl dudaklarının kenarlarında belli belirsiz çizgiler mi oluşmuşmuş, alnına düşen yorgun kumral saç biraz matlaşmış mıymış, duru ten sanki biraz hırpalanmış gibi miymiş, bütün bunlar olurken ben o alçıpan odada yapma gülümseme ile rakiplerimizi bertaraf etmekle mi meşgulmüşüm, bilememiştim. Kolunu tutmak, kendime çekmek istemiştim. Kolunu sakınmıştı. Sonra banyoya doğru hızlıca yürümüş, banyoda uzunca durmuş, çıkmış, geç kalıyorum, akşam görüşürüz deyip gitmişti. İşte olay böyle olmuştu.
Sayfa 107 - PazartesiKitabı okudu
155 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.