......
Gözlerimin gemileri kuş istiyor
Açılıp kapandıkça sevdam
Kapanıp açılıyor bir mavi
Şahmar an süt istiyor kefeninden
Üç aylık ölmüş çocukların
Kerem ile A rzu geliyor Aslı ile Kanber
Ay kana kana batıyar
....
Demirden bir kafes içine konulan Bekir Paşa, yedi gün yedi gece uyutulmayıp azap çektirildi. Sonra meydana getirilip yaktıkları ateşe karşı çıplak vaziyette yağları akıncaya kadar tutularak bütün mallarının yerini söylettiler ve bunlara el koydular. O sırada Bekir Paşa'nın oğlu Derviş Mehmed Şah Abbas ile birlikte babasının çıplak halini elinde şarap nedeniyle gülerek seyretmişti. Daha sonra Bekir Paşa kendisinin daha önce Kanber Ağa'ya yaptığı gibi, etrafı petrolle yağlanan bir kayığa konuldu ve ateşlenerek nehrin ortasına gonderildi; orada dolaşa dolaşa yanarak can verdi.
Sen sık sık gülen gülerken de
Sevecen bir Akdeniz çizgisini
Sol yanına ağzının
İliştiren çocuk özenle
Yabana mı atıyorum yani seni
Yabana mı atıyorum saat altı buçukları
Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını
Değil, değil bunların biri
Gözlerimin gemileri kuş istiyor
Açılıp kapandıkça sevdam
Kapanıp açılıyor bir mavi
Şahmaran süt istiyor
Genel olarak dinsel nitelik taşımayan serüven öykülerinin sinema ve radyo karşısında gerilediği düşünülebilir. Ama Köroğlu’nun her evde bulunduğu kanısındayım.
Nasrettin Hoca’nın da.
Dede Korkut ise köylünün kitaplığına hiç giremedi. Keloğlan, her evde anlatılır da, kitap olarak pek okunmaz.
Seyrek olarak, cami avlularında, Kerem ile Aslı’nın metni yarıya indirilmiş baskılarına rastlanıyor. Belki de aşk öykülerinde ayrıca büyük serüven arıyor okur. Bundan olacak, Âşık Garip’i nicedir göremiyorsunuz da, Arzu ile Kanber sergilerde sık sık gözünüzü alıyor. Şah İsmail sürekli olarak basılmakta. Ama Kenan ile Lâlezar’ı, Hurşit ile Mahmihri’yi satıcılar bile unuttu nerdeyse. Buna karşılık Ferhat ile Şirin her yerde. Elif ile Yaralı Mahmut da öyle.
Sen, kavmin seyyidisin, senden hoşlanmayan o tabiattan
vazgeçmezse helak olur.
Mevla kelimesi, hem azatlı köle, hem de azat eden efendi manasına gelir.
Hazreti Ali Kerremallahü veche, kölesi bulunan Kanber Raziyallahü anhi azat etmiş,
azatnamesine mealen şu ibareyi yazmıştı: “Ey Kanber! Dün benim kölemdin, bugün
benim gibi hür oldun. Bana ne verilmişse, onlardan sana verdim. Şu azatnameyi Ali
yazmıştır.”
Mevla lafzı, sonra büyük ve efendi manasında kullanılmış, bu münasebetle
ve “Efendimiz” demek olmak üzere ulemaya “Mevlâna” denilmiştir. Hâlâ Fas
hükümdarlığında bulunanlara “Mevlay” tabir edilmektedir.