Büyük Aşk & Love Story
Sonunda kader de, bu iyilik timsali hanımın daha büyük bir aşka lâyık olduğuna karar verdi ve bir gece, uzak okyanuslardan estirip serin bir rüzgâr getirdi. Hürmüz'ün narin bedeni bu soğuk esintiye dayanamadı; büyük oğulun aşkı, ateşler içinde yatağa düştü. Gelen hekimler ve otacılar, onun bedenindeki hararetin ancak ve ancak Ölüm adlı soğuk bir rüzgâr tarafından düşürüleceğini söylüyorlardı. Hayatının son gününün gecesi, ölüm döşeğinin bahçeye kurulmasını istedi, işte o gece soğuk bir rüzgâr esti. Hürmüz gülümsedi ve hassas ruhu, bu soğuk rüzgârın anaforuyla bedeninden ayrılıp ağır ağır dolunaya doğru yükselmeye başladı; bir yandan da o güzel sesiyle çok içli bir şarkı söylüyordu. Canı cananının, hem bedenini hem de kendisini terk ettigini gören büyük oğul da, gözünden kanlı yaşlar aktığı halde, hanımının başını alıp gökteki yıldızlar arasına gitmesine izin vermek istemediği için yerinden fırladı. Sevgilisinin ruhunu sol eliyle eteğinden tam yakalamıştı ki, onu kaçırdı ve eli boşlukta kenetlendi. O anda felç inen eli, sımsıkı kapalı bir yumruk olarak kaldı.
Sayfa 111 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Rakip köyün imamı...
İmam hatip mektebini bir haksızlık sonucu ikincilikle bitiren bu adam, sanki Tanrı Baha'nın kucağından putperestlere bakan bir çocuğun itham, intikam ve emniyet duygularını taşıyan ciddi ve asık suratıyla; sünneti şerifeye uygun olarak üst dudağını geçmeyen badem bıyıkları, davudi sesi ve asla çıkarmadığı sarığıyla görkemli ve muhteşem biriydi. İftarda orucunu, kuzu eti, hamurişleri ve kaymaklı yassı kadayıf gibi nimetlerle açmayı sevdiği için yanakları şişkin ve pembe, boynu ve ensesi kalındı. Melekleri bile yıldıran müthiş bir imanın ışıl ışıl parıldadığı gözlerini, sanki ruhlarını okuyup onları itham edermiş gibi cemaate diktiğinde, zavallılar içlerinden tekbir ve salavat getirirler, huşu ve suçlulukla boyunlarını bükerlerdi Âbidevî adamın süründüğü gülyağı kokusuyla birlikte ihtişamı ve azameti de çevresine adeta dalga dalga yayılır, ruhlarına çarpa çarpa müminleri adamakıllı sarsardı.
Sayfa 60 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Boyu bir buçuk saatten fazla süren bu uzun vadinin eni kâh darlaşır kâh genişler ki en dar yeri yedi sekiz yüz metreden aşağı değildir. İki tarafını da birbiri üzerine yüklenmiş tepeler çevreler. Eğer bu tepeler Beykoz taraflarının dağlan gibi ormanlık olsalardı cidden Kâğıthane'nin güzelliğini en üst seviyeye çıkarmış olurlardı. Ne çare ki yalnız çimenle kaplıdır, ondan fazla süsü ise üzerinde otlayan koyun sürlerinden ibarettir.
Kimseye yâr olmadı bu dünyanın malı mülkü. Geçici olana yüreğini bağlama. Dünya acımasızdır, dost olmaya gelmez. İyide kötü de geçip gidecektir dünyadan. İyilik topunu çelendir kazançlı olan. Geride iyi bir ad, anı bırakandır. Mezara azığını kendin götür, kimseden umma. Hayat,temmuz güneşiyle eriyen kar gibidir. Eriyip gitmişken, hâlâ bu gurur, bu kibir neden? Ey pazara eli boş ulaşan kişi! Boş keseyle gittiğin pazardan elin boş döneceksin. Henüz yeşilken ekinini biçen,harman zamanı aç kalır.
“Sen sana kötülük yapan herkesi kendi vicdan mahkemende yargılarken…” İki parmağı kurşun misali sol göğsüme vuruldu. “Beni adalet terzinde hep burada yargıladın.” Eli şakaklarıma çıktıktan sonra temasımızı keserek geri doğru adımladı. “Gerçekten benim en büyük belam; senin bana olmayan, benim sana bitmek bilmeyen sevdammış.”
Sayfa 121 - Dokuz Yayınları
Erzurum soğuğu
Halkın ağzında şöyle bir fıkra vardır. Bir dervişe "nerden geliyorsun?" demişler. "Kar rahmetinden geliyorum" demiş. "O ne diyardır?" demişler. "Soğuktan ere zulüm olan Erzurum'dur" demiş. "Orada yaz olduğuna rast geldin mi?" demişler. "Vallahi 11 ay, 29 gün sakin oldum. Halk hep yaz gelecek dediler. Ben göremedim" demiş. ... Ama hakikatte bir adamın eli yaş iken bir demir parçasına yapışsa derhal donar. Elini demirden koparmak ihtimali olmaz.
Reklam
1.000 öğeden 311 ile 320 arasındakiler gösteriliyor.