Hülâsanın hülâsası, aziz dinleyiciler, romanın derdi büyüktür. Ciltler dolusu buhranları anlatmakla tükenmez. Buna rağmen pek çok roman yazılıyor. Daha ziyade romancı olmayanlar tarafından. Herkes hayatını, unutulmasına ve bilinmemesine kıyamadığı hatıralarını, bilgilerini, fikirlerini, nazariyelerini, öfkelerini ve gerçekleşmemiş ümitlerini roman haline koyuyor. Başka bir konferansımda da söylediğim gibi vatanı olan Avrupa'da ve biraz da burada romanın öz toprağı, eskisinden çok fazla bir yabancı istilâsına uğradı. Doktor, avukat, filozof, şair, sinema yıldızı, tarihçi, politikacı... Herkes roman yazmak istiyor. Siz düşünülenlerden hepsinin yazılmamış, yazılanlardan hepsinin kitap halinde çıkmamış olmasına bakmayınız. Benim bildiğime göre tanıdıklarımdan pek çoğunun ya çekmecesinde, ya gönlünde bir roman yatıyor. Bunların arasında neşredilenler, hattâ yalnız cür'etleriyle değil muvaffakiyetleriyle de bizi imrendirenler var.
Her romanda belki bütün tipler şu veya bu derece yalancı ve müstear bir şahsiyetle kımıldayan romancının kendisinden başka kimseler değildirler; fakat romancı onlara realitenin maskesini yakından iğretiliği belli olmayacak kadar hünerle taktığı ve onları en gerçek hayat cevheriyle dolu imişler gibi yaşattığı derecede tam bir yaratmaya doğru gitmiştir. "Bir de her romancı kendinde birçok insanlara ait ayn ayrı karakterlerin istidatlarını taşır. Bunların her biri kendi gelişmelerine has çevreyi bulamamış oldukları için büyümemişlerdir. Romancı başka muhitlerde yaşamış olsaydı, içindeki çeşitli karakter tohumlarından hiç ummadıkları ve bilmedikleri çatlayabilirdi, bambaşka bir adam olabilirdi, ondan pekâlâ bir cimri, bir dolandırıcı, bir katil, bir hırsız veya bir komisyoncu çıkabilirdi. Romancı kendinde saklı bütün mizaç ve karakter istidatla- Ben romanında büyüterek onlara tam birer hüviyet verir. Ben'inin içinde yaşayan ben'lere gerçeklik haysiyetinde rüyalar gördürür. Zaten romancı, kendisinde uyuyan benliklerin delâletiyledir ki başkalarının içine hülül eder.
Reklam
İçinde, benim içimdekilerden daha derin ve değerli acıların olabilir ama sanat insanların acılarını yarıştıracakları bir mecra değil."
Sayfa 214
“Parçalanması mümkün olmayan sözcüklerin geniş kapsamlı anlamlarında yaşamı doğrulayan bir fikir bütünlüğüdür sanat. Bu sanat, bütün gücüyle ruhların ve yansımaların özü olarak karşımıza çıkar.”
Sanat ve bilim
Nerede olursa olsun bilim her zaman eşit olanı, birbiriyle örtüşeni, stabil ve aynı olanı keşfeder oysa sanat mütemadiyen yeniyi yaratır. (Jean Caussou)
Sayfa 157 - Ketebe yayınlarıKitabı okuyor
Tanrı’nın adaletinden kuşkulanmanın adıdır hased
Sayfa 50 - Kapı yayınları 2012Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.