Sokak lambalarının ışıltısı altında
yağmurla ıslanmış sokaklar kış
hep dışarda olmaktı yaz.
Böyle çok sevmek ve sadece ağustosta,
sararmış tepelerde görülen ışık yamaçları,
yazın sonunun yaklaştığına dair bir ipucuydu.
Ay dolundu, yarımdı, dolundu canı istediğinde
kaybolurdu. Çoğu zaman körfezde tatlı
bir esinti çıkardı, nadiren de
o kuru, çırılçıplak kuzey yeli, o zelzele rüzgâr.
Deniz pusu, aziz. sis, bir serseri gibi gelirdi
yılın herhangi bir günü, ikindi saatlerinde
ve kaplardı her yeri, kurşuni
bir sessizlik sızardı bahçeden, sonra hepsi geçip gitti.
Mevsimlerin bilgesiyim artık. Değişmeden biliyorum
değişeceğini ışığın, izliyorum gün dönümünü, gün tün
eşitliğini,
huzur buluyorum bu büyük düzende. Kocadım.
Yine de neşeleniyorum ansızın nehirden
yükseldiğinde sessizce sis, sabah ışıltısı
karıştığında hiç yaratılmamış şeylerin arasına
Yine “Sonun Başlangıcı” Belirtileri
Don Carlos’un Ingiltere’ye girişini büyük ilgiyle okudum. Gerçeğin tekdüze, sıkıcı olduğunu; insanın kendini oyalamak için sanata, hayal ürünü şeylere yöneldiğini, romanlar okuduğunu söylerler. Benim için tam tersi: Gerçeklikten daha fantastik ve daha beklenmedik ne olabilir? Evet, bazen gerçeklikten daha
"Tarihsel olayları kötü niyetli kışkırtıcılarla kuru kalabalıkların ilişkisi olarak anlamaya ve anlatmaya çalışan tarih görüşünü ciddiye alsaydık, Marksist olmaya çalışmaz, gerici tarih görüşüne teslim olurduk..."
Bodrumda bir oğlan çocuk görüyorum, küçücük bir çocuk, altı yaşlarında, belki daha da küçük... Bu çocuk sabahleyin nemli, soğuk bir bodrumda uyandı. Üzerinde ince uzun bir gömlek vardı ve tir tir titriyordu, ağzından buhar tütüyordu, köşede bir sandığın üzerine oturmuş, can sıkıntısından, ağzından bıraktığı buğunun yükselişini izleyerek kendince