Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1920 Nisanında Saltanat ve hilafet makamı, kurtuluş savaşçılarının "gerekirse kitle halinde öldürmelerini meşru ve farz" ilan eden "fetvayı şerifeyi" yayınlayınca, Anadolu savaşçıları Ankara müftüsünün ağzından "düşman devletlerin zormalamaları ve kandırmaları ile olaylar ve gerçeklere aykırı olarak çıkarılmış bütün fetvaların islam halkı için şeriatça muteber olmadıklarını ilan etmişlerdir.
Sayfa 28
Büyük adamlar ne Tolstoy'un sandığı gibi tarihin ve kitle özlemlerinin uysal bir aracı, ne de Carlyle'nin ileri sürdüğü gibi tarihi yapan tek unsurlardır. Büyüklükleri ve iktidarlarının sınırı ancak temsil ettiği sınıfı ya da sınıflar ittifakını ortaya koymak suretiyle anlaşılabilir.
Sayfa 105 - imge kitapevi yayınları
Reklam
Noxchi Avtarhanov
Ruzi, savaş yıllanndan tanıdığı Kuzey Kafkasya Milli Komitesi üyesi ve Kuzey Kafkasya Lejyonu subaylanndan, yakın arkadaşı Abdurrahman Avtarhanov'un Berlin'de zor durumda olduğunu öğrendi. Berlin'de yaşayan Kuzey Kafkasyalllann ileri gelenlerinden bazılan, Avtarhanov'u görüşmeye çağırmıştı. Ona, iki yıl önce cepheye giden ve bir daha kendisinden
Lozan Konferansı’nın görünen veya görünmeyen en önemli konularından biri hiç şüphe yok ki, “hilafet” olmuştur. İngilizlerin ve müttefiklerinin barıştan sonra Türkiye’nin İslâmla ilişkilerini kesmesi yönünde telkinde bulunduklarını, baskı yaptıklarını düşünmemiz için çok güçlü emareler vardır. Bunlardan en bilineni, 10 Temmuz 1923’te Halk Fırkası (Partisi) nizamnamesi müzakereleri sırasında üst kademe yöneticiler tarafından din/İslâm karşıtı yaklaşımların dillendirilmesi ve Türkiye İslâm kaldıkça barış yapılmayacağı iddiasının ifade edilmesidir. Bundan iki hafta sonra Lozan Andlaşması, konferansa fesli veya kalpaklı giden “Türk delegeleri” tarafından silindir şapka ve simokin giyilerek imzalanmıştır! Bu şapka, kıyafet devrimi dahil olmak üzere, bir çok uygulamanın taahhüt edildiğinin sembolik bir ifadesi olarak yorumlanmalıdır. Kâzım Karabekir, Lozan dönüşü konuyu İsmet Paşa ile görüşür. Yaygınlaşan din karşıtı havanın Lozan’la alâkalı olduğunu söyler. İsmet Paşa’nın cevabı “Macarlarla, Bulgarların aynı saflarda İtilaf devletlerine karşı harb ettikleri ve mağlup oldukları halde istiklâllerini muhafaza etmiş olmaları Hıristiyan olduklarından, bize istiklâl verilmemesinin de islâm olduğumuzdan ileri geldiği, İslâm kaldıkça müstemlekeci devletlerin ve bilhassa İngilizlerin daima aleyhimizde olacaklardir. ..
Bizim tarihlerimizde “Osmanlı Devleti’nin Ömrünü tamamladığı için yıkıldığı” bir mütearife (aksiyom) olarak yazılmaktadır. Meseleye farklı bir bakış ise bize şunu söylemek imkânını vermektedir: Osmanlı Devleti emperyalizmin önünde en azından manevî bir engel teşkil ettiğinden yıkılmıştır: Onun merkez topraklarında kurulan devletin bu yüzden
Kemalizme mal edilen uygulamalara bakarak şunu söylemek mümkündür, kemalizm esas yaptıklarıyla değil, yasakladıklarıyla kendini göstermiş, etkili olmuştur: Burada zikretmediklerimiz arasında, Türk müziğinin neredeyse tamamen yasaklanması, zengin bir medeniyet dili haline gelmiş bulunan Osmanlıca’nın yasaklanması, her ikisinin de tahkire konu
Sayfa 101Kitabı okudu
Reklam
Türk Devrimi ile oluşan siyasi iktidarda küçük burjuvazinin ağır basan niteliğine daha önce işaret etmiştim. Atatürk liderliğindeki siyasi iktidar, yan feodal düzeni saltanat- hilafet kurumlan aracılığıyla savunan akımlara (İkinci Grup-Terakkiperver Fırka) pozitivizmle karşı çıkmıştır. Pozitivizm Atatürk döneminde nasıl somutlaşmıştır? Bunu
Nastûri isyanı
1923 Sonrası Kürt İsyanları Yukarıda söylediğimiz gibi, Lozan Antlaşmasından sonra­ki günler verilen sözler unutulmuştu. Ve ardından da siyasi asimilasyon politikası başlatılmıştı. Kiirtler, aldatıldıklarını anlar anlamaz, askeri olarak karşı durmaya başladılar. 10 yıl süren başkaldırı ve devrim dönemine girmiş oldular.İlk Kürt başkaldırısı, Hakkari-Diyarbakır arasındaki bölge­de Ağustos 1924’de başladı. Nasturi Kürtleri, Türk yönetimi­ne karşı silahlarını çevirip, birçok bölgenin yönetimini ele ge­çirdiler. Bunun üzerine Türk Ordusu, Kürdistan’daki gücünü geliştirdi ve daha sonra detaylı, yaygın bir biçimde 1924 Ka­sım’ma kadar saldırılarını sürdürdü. Nasturi Kürtleri’nin mü­cadelesi ve devrimi kana boğuldu.İkinci başkaldırı, 1925 Şubat’ında patladı. 13 Şubat’ta, Kürtlerin siyasi ve dini lideri Şeyh Sait, Mustafa Kemal Hü­kümeti’ne başkaldırarak, başta Diyarbakır, Bingöl, Muş, Der­sim, Bitlis, Van olmak üzere 12 şehri kapsayan bölgeyi özgür­leştirdi. Bu ayaklanma, PKK’ninkinden sonra en önemli ayaklanma olarak değerlendiriliyor. Ve Ankara’yı, Mustafa Kemal’in kendisini çok huzursuz etti! O da, isyanı bastırsın diye, büyük bir askeri operasyon başlattı. 62 gün boyunca, 13 ŞubaLtan 15 Nisan’a kadar, savaş alanındaki askeri güçlerin Kürtlere saldırılarını bizzat kendisi Ankara’dan yönetip, isya­nın sonucu olan 31 Mayıs 1925’e kadar sürekli yöneticilere direktifler vererek askeri harekatı sonuçlandırmıştı. Kürt dev­rimcileri hiçbir yerden yardım alamadıkları için yenildiler.
The development of Secularism in Turkey
Kemalist laikliğin zayıf noktası, bir doktrin temelinden mahrum olmasıydı. Komünistler tarafından dine tahammül göstermesi; İslamcılar tarafından dini ezmesi; Batıcı liberaller tarafından da dini devlet içinde koruması tenkit edildi.
Sayfa 128 - imge
Türk Devrimi ve emperyalizm
Milli mücadele yılları, kapitalizmin, tekelci kapitalizm (emperyalizm) aşamasına ulaştığının yeni fark edildiği yıllardı. Yukarıda sözünü ettiğimiz karışıklık kısmen buradan ileri gelmektedir. Daha da önemlisi, emperyalizme karşı çıkmanın sınıfsal bir anlamı vardır. Emperyalizm finans kapital ihracı ile; son tahlilde , doğrudan üreticileri, yani işçileri ve yoksul köylüleri sömürür. Yabancı sermayenin kendi ülkesinde sağlayamadığı aşırı karlar, doğrudan üreticinin yarattığı artı değerden başka bir şey değildir. Yabancı sermaye, bu artı değeri, ya doğrudan doğruya ya da işbirlikçi bir burjuvazi ile paylaşarak memleketine aktarır. Bu bakımdan ilişki kurduğu bir ülkede, işbirlikçi bir burjuvazi yaratmak emperyalizm için sosyal bir garanti teşkil eder. Buna karşılık, emperyalizme karşı savaş da ancak sömürülen sınıfların öncülüğünde başarıya ulaşabilir. Bu sömürülen sınıflar doğrudan üreticiler, başka bir deyişle işçiler ve yoksul köylülerdir. Oysa daha önceki sayfalarda anlatmaya çalıştığım gibi, Milli Mücadele bir yandan Anadolu eşrafı, diğer yandan da küçük burjuva kökenli asker-sivil aydınlar öncülüğünde başarıya ulaşmıştır. Bunların sınıfsal çıkarları emperyalizme karşı değildir. Kaldı ki, büyük zaferler kazanılmasından hemen sonra, İstanbul Türk ticaret burjuvazisi de harekete geçmiş, Rum ve Ermenilerin yerini almaya adaylığını koymuştur. İzmir İktisat Kongresi'nin toplanmasında bunların da rolü olmuştur. Aslında emperyalizmle çıkarları en çok bağdaşan sınıf bu ''milli'' Türk Ticaret burjuvazisidir.
Sayfa 49 - İmge
144 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.