Gözlerini insandan ayırıp, onun evrende işgal ettiği yere çevirdiklerinde, içlerini nasıl da bir küçüklük ve acizlik hissi kaplar! İnsanın üzerinde yaşadığı dünyanın, uzayın akıl almaz sonsuzluğunda ufacık bir noktaya dönüştüğünü ve kısacık ömrünün, idraki mümkün olmayan zamanın sonsuzluğunda bir saniyeye dönüştüğünü görürler. Ve sorarlar: bu kadar küçük ve aciz bir yaratık sonsuza dek yaşayacağını, hem mevcut yıldız sisteminden hem de güneş ve yıldızlar toza dönüştüğünde, onların yıkıntıları üzerine gelecekte inşa edilecek olan başka sistemlerden daha uzun var olacağını iddia edebilir mi? Böyle değildir, olamaz. Bu iddia, aşırı özsaygı ve kibrin neticesinden ibarettir. Bu, bir mum alevinde küle dönen güve'nin güneşten uzun yaşayacağını iddia etmesidir; bir kurtçuğun eşelediği yerkürenin yok olmasından sağ çıkacağını iddia etmesidir.
Zaman makinası olsaydı ve kendi gençliğime, mesela 17 yaşıma dönseydim kendime şunları söylerdim; En önemli şey aşk! onu doya doya yaşa, bu bir... Ne yapmayı sevdiğini bul ve sonra o sevdiğin şeyi yapabiliyor musun ona bak. Yapamıyorsan boşuna enerjini tüketme, yapabilenler yapsın. Yapıyorsan, dünyanın en şanslı insanlarından birisin dilini
Reklam
Hem uzaktan uzağa sevmek belki de gerçek aşkın ta kendisidir. Esas maheret birine parmakların yerine gözlerinle dokunmak, el sürmeden bütünleştiğini hissedebilmektir. Düşünmek, düşlemek ve ufacık bir kaçamak bakışa razı olmaktır. Koskocaman yokluğunu, varlığının sıcacık hayaliyle doldurup yedi gün yirmi dört saat onunla yaşamaktır. Evinin önünden geçerken bastığı taşlara dikkatle bakıp onları kıskanmak, belki sokağındaki kedileri sevmiştir diye eğilip her birinin başını okşamaktır..
Şu kısacık ömrümüzde, (hani şu bir parantez içinde bir ufacık çizgiyle ayrılıp iki körolası tarihle noktalanan ömrümüzde) gördüğümüz en büyük zarar ne olabilir; yardan, dosttan ayrı düşmekten başka? Bir halk türküsü bunu, "yardan ayrılması zarar ömre" diyerek dile getiriyor karşı çıkılmaz bir kesinlikle. (Vedat Günyol)
Sayfa 279 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
"O kısacık an için, tüm dehşet ve korku hissi bizi terk etmişti. Büyükbabam sanki bir yaş günü gezisindeki küçük bir çocukmuş gibi güldü, ellerini çırptı ve dudağını ısırdı; 1941 senesinin ilkbaharında, Polonya'da, Varşova gettosunda, Lezsno Sokağı'ndaki bir kafenin üst katındaki o ufacık odada özgür kalan sihre kapılmıştı. Bu, birlikte son dışarı çıkışımız oldu."
Sayfa 49
Yüzümüz. Yakın, yalın, tanıdık,bildik, sıcacık, aydınlık, apaçık. Aynada yüzümüzden daha öte aydınlık var mıdır?
Reklam
İnsanın uykusu geliyor. :)
Uyku hali başkadır vesselam! İyice bastırırsa insan giysisini bile çıkarmak istemez. Hele o tatlı uyuşukluk; o göz kapaklarının kendiliğinden düşü düşüvermesi; başın hafif hafif dönerken "Ay, Hay" diye çatlak, gürültülü bir sesle esneme; ufacık üşümenin ardından "Bu...v" sesiyle titreye titreye mangal kapağı konulmuş sıcacık yatağa seriliverme; üzeri fanilalı çift yorgan dudaklara kadar çekilerek arka üstü gerilme suretiyle diz kapaklarını çıtlatma; ondan sonra yavaş yavaş kendinden geçerek son bir esnemeyle sağa dönerek kendini boşa bırakma; sol ayağı sağ ayağın üzerine koyup çekerek baldırlara tesadüf eden bir yerdeki kaşıntıyı geçiştirme yok mu, milyona değer. Artık hiç durma ver kendini uykuya.
undefined
915 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.