günümüz Müslümanlarına hatta tüm insanlara dünya evinde kiracı olduğumuzu hatırlatmalıyız. Evet, kral da, padişah da, paşa da, zengin de ve fakir de olsak hepimiz bu dünyada kiracıyız. Bu dünya evinin ve tüm kâinatın gerçek sahibinyalnız Allah’tır. O’na içtiğimiz suyun, yediğimiz yiyeceklerin, teneffüs ettiğimizbhavanın velhasıl insan oluşumuzun kira bedelini ödemeliyiz. Onun bedeli, yalnız ve yalnız Allah’a kulluktur. Yani ibadetlerin sınırını belirleyen İslam’ın ilke ve inkılâplarının gereği olan kulluk görevlerimizi aşkla, şevkle yerine getirmektir.
Ya sen, ya sen. Böyle tek başına dalıp dalıp gidersen, düşüncen yalnız kendini üretir de gününü üretmezse ne denir sana? Ozanın dediği gibi. 'Ey kendini kimya sanan o geçersiz kimya.'
Kerbela’da Fırat nehrinin suyunu Hz. Hüseyin (r.a) ve ailesine içirmeyerek o kahramanları susuz bırakan zalim Yezidi zihniyetler gibi bugün evlatlarımızın hayat
suyu ve Kevser ırmağı olan İslam’dann mahrum bırakmak isteyen Yezidi düzenlere
karşı “Hüseynî Ruhla” mücadele etmeliyiz ve bu mücadelede yalnız da kalsak, Allah’ın yanında yer almalıyız.
“Arz-ı hal etmeye cana seni tenha bulamam.
Seni tenha bulacak kendimi asla bulamam.”
“Sevgilim! Halimi arz etmek için seni yalnız bulamıyorum.Seni yalnız bulunca da kendimi asla bulamıyorum.”
O halde Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye ile İslam’la barışmalıyız.
“Gerçek ilerici, gerçek çağdaş, gerçek aydın; maddeye, eşyaya, menfaate ve
putlaştırdıklarına değil; yalnız ve yalnız Allah’a kul olandır. Bu kelimelerle yeniden
dirilmeliyiz.”
Kederli düşler görmedim gerçekten; yalnız, sevinçli düşler de görmedim; çünkü hiç uyumadım ki! Küçük Adela’ya kollarımı dolayıp onun o çocuk uykusunu seyrederek –öyle dalgın, dingin, öyle masum– sabah olmasını bekledim
Buradan şu sonuç çıkar ki, Tanrı yalnız şeylerin varlığının başlangıcının nedeni değil, aynı zamanda onların varlığının sürüp gitmesinin de nede- nidir, yani -skolastik bir terim kullanırsak- Tanrı şeylerin varlığının ne- denidir (causa esendi rerum).
İkimizin tecellisi bir imiş. Daima yalnız, daima garip kalıyoruz. ikimizin de hissi bir imiş. Daima bizi seveni sevmeyiz. Bunda da haklıyız. Çünkü seven nasıl olsa sevecek. Maksat bizi sevmeyene kendimizi sevdirrnek değil mi?