O zaman gerçeği bildiğini ve şimdi yanıldığını kabul edemiyordu, çünkü bunu sakin bir kafayla düşünmeye başladığında her şey paramparça oluyordu. Ancak o zaman yanıldığını da kabullenemiyordu, çünkü o zamanki ruhsal durumuna değer veriyordu. O anları bir zayıflık anı sayarak, hayatının en önemli dakikalarına hakaret ediyormuş gibi hissediyordu kendini. Kendi kendisiyle acı veren bir çelişki içindeydi ve bütün manevi gücünü bu acı veren çelişkiden çıkmak için topluyordu.
Kitaplardan öğrendiğine göre günlüklerde kişinin özel anıları yer alır, içleri mahrem sözcüklerle dolup taşardı. Ama zaten Tatyana’nın dünyasında mahrem sözcükler de yoktu. Yanında yattığı kişi ablası olsa bile öyle sözcükleri zihninde saklamak zorundaydı. En sevdiği yazarlardan olan Tolstoy, çocukluğunu, ilk gençliğini ve genç bir erkek olarak yetişkinlik çağını günlüklere dökmüştü. O günlükler binlerce kişinin okuması için yazılmıştı. Tatyana’nın tutmak istediğiyse öyle bir günlük değildi. O, günlüğüne Alexander’in ismini yazabilmeyi ve bunu sadece kendine
saklayabilmeyi istiyordu. Alexander’in ismini haykıracağı ve bunu kendisinden başka kimsenin duyamayacağı, kendine ait bir oda istiyordu.