Beşir Ayvazoğlu'nun İslam sanatlarındaki "güzel" tanımına ilişkin söyledikleri "güzellik bilimi" olarak estetiğin nasıl kavrandığını yeterince açıklıyor: "İslam sanatlarında güzel deyince anlaşılan Batı kaynaklı objektivist ve subjektivist estetiklerin anladığı manada bir güzellik değil, ‘mutlak güzellik'tir ve bu güzelliğin görünen alemdeki içkinliğidir. Müslüman sanatçı için sözgelişi gül, kendiliğinden güzel olmadığı gibi, bizim onda kendimizi yaşamamız da değildir. Gülün güzelliği Tanrı'nın Cemal sıfatının ondaki görünüşüdür." Sezai Karakoç'un dizelerinde sırrına erdiği gibi bir zamanlar, "Gül şarabından içtik sabahları/Namazın ta kendisi gül şarabı/Bir şarap oruçlarımızdır damıtanı"ve bir "Gül uygarlığı" kurduk: "Gül şarabının uygarlığı/Gül kokusundan mest olup/Ölüyken dirilenler gibi/Ağacağız kente şimdi". Batı kökenli "güzellik" kavramlaştırması bu gül coşkusuna ulaşamaz. Orada çirkinlik bir form olarak kendisini üretir ve dayatır. Oysa müslüman "sanatçının görevi, güzelliği kaynağından yakalamak"tır. Mimesis ve katarsis gibi olgular bu sanatın bağlamı dışındadır. Sanatçının çabası Yaratıcı'ya benzemek değildir, nesnelerin benzerini oluşturmak hiç değildir.
Sadık Yalsızuçanlar