Tarzını ve üslubunu çok sevdiğim yazar Gabo’dan bir şaheser daha. Hikayeyi hem okudum, hem dinledim. İkisinde de vay çok güzel, ne anlamlı çümle diye geçirdim yerler oldu içimden. Marguez genellikle büyülü gercekliği ve aynı zamanda bana göre gerçekciliği ile, antidiktatör, eşitlikçi yazar olduğu, romanlarınə da bu atmosferi anlatmaktadır. Yaprak Dökümü, Yüzyıllık Yalnızlık, Başkan Babamızın Sonbaharı hep bu motivleri çağrıştırıyor. Bir ülkenin uyanışı için, dünya insanı için, özgürlük ve eşitlik için yazacağı kadar yazmış. Zaten bundan fazlası yazılamazdı, yazılsaydı da bu tarz büyülü olmazdı. Hikaye kısa ve öz, hayatın belirli anında başlayan ve sizi okudukca içine çeken, yaşlı ve fakir çiftin yaşayışı ile bitmeyecek bir derdi, diktatörlüğü, halkın açlığını, sömürü, sansür ve bu gibi Allahin belası şeylerin sürüp gittiği ülkeden bahseder. Halkı uğruna herşeyini feda eden albay, ayrılmasi gereken emeklilik ve yıllardır süren bekleyiş…Hazin bir hikaye, yer yer yaşli çiftin insanın boğazını düyümleyen dialogları var. Bana en çok etki eden yaşlı kadının oğlunun vefatını hatırlayarak ‘biz de oğlumuzun yetimleriyiz’ ve yaşlı albayın ‘büyük şeyler icin bekleyen, küçük şeyler için de bekler’ cümleleri olmuştur.