Ah Mercimeğim kitabından sonra Mustafa Çiftçinin zihnimde bıraktığı bozkırın sarı rüzgarlarının tadını bir türlü unutamadım. Zaten unutmak da istemiyordum, o rüzgarların beni alıp yine o sapsarı bozkıra götürmesi için rotamı yine bu harika yazarımıza çevirdim.
Bozkırda Altmışaltı da yazarımız yine okuru sıcak ve samimi insan sohbetlerine götürüyor. Kitabın adı anladığım kadarıyla hikayelerin bazılarının Yozgat da geçmesinden dolayı şehrin plaka numarasını almış.
Kitap yedi öyküden oluşmakta. Öyküler Anadolu ve Anadolu insanını anlatıyor demek istesem de, bazı hikayeler Bozkırın tadını almış ve onu unutamamış yada unuttuğunu düşünen insanlardan bahsediyor.
Elif, Tina,Tolga adlı öykü Anadolu'dan başlayıp Londra'ya kadar uzanan bir özlemin burukluğunu anlatıyor. Ana karakterin Londra'dan duyduğu bozkır insanı özlemi bu bahsettiğim ikinci öykü grubunu temsil eden en iyi öyküydü.
Anadolu insanını anlatan en iyi öyküyse bana göre Ensesi Sararmış Adamlardı. Anadolu'nun o güçlü, her çaresizliğin altından kalkacak kuvveti ruhunda barındıran, samimi ve şefkat dolu kimliğini muazzam bir şekilde yansıtmış.
Ah Mercimeğim de kitaba adını veren Ah Mercimeğim benim çok sevdiğim bir hikayeydi. Bozkırda Altmışaltı da ise Handan Yeşili favori öyküm oldu...
Bozkırın bir sarısı var, upuzun hiç sonu gelmeyen yollarını boyayan, sarının hiç unutamayacağınız bir tonu. Bu yollara bir Handan düştü, gözleri hiç görmediğim bir yeşildi, bu yeşili hiçbir tona veremiyorum ve ona Handan Yeşili diyorum...