Onunla tanışanlar zaten ne kadar taklit dahi edilemez bir özgünlükte, benzersizlikte olduğunu biliyordur. Kendisi bence sinema ile şiir yazan bir şair-sanatkâr.“Sinematografik” kavramını kullanmak bile haksızlık gibi geliyor çünkü işin sırrı onun gerçeği olduğu gibi en yalın haliyle vermesinde gizli.
“Sonsuzluğa karışmadan önce yakalanıp durdurulan anın tekrarlanamazlığı” diye nitelediği sinemanın bu tarife uyması için yapaylıkların, süslemelerin, hepsine karşı. Ve filmlerinde metafor kullanmadığının hatta hiç sevmediğinin altını çiziyor. O yüzden izlerken bu neyi simgeliyor gibi şeyler düşünmeden, sadece akışa bırakarak izleyin derim. Elinden çıkmış tüm filmleri ve “Bir Dua Olarak Sinema “ belgeselini izledim. “Stalker” en bayıldığım oldu! ”Ayna” da çok çarpıcı gelenlerden. En az etkilendiğim “Nostalji” oldu. Dünyasını o kadar sevdim ki her zaman kitabı tercih eden ben, esinlendiği bilimkurgu kitaplarını okumak istemiyorum. Kitap bitince Michal Leszczylowski tarafından yapılan “Yönetmen: Andrey Tarkovski” belgeseli güzel bir nokta oldu. Burada Kurban’ın çekimlerinde nasıl titizlikle çalıştığını görüyoruz .
Kitapta filmlerin hikayelerini değil, sinemada zaman,kurgu,oyuncu vb. kavramlarına bakış açısını (hayata bakışıyla birleştirip) anlatıyor. Fikir dünyasını da sevdim. Ayrıca anlatımında böbürlenme hissetmemek de hoşuma gitti.Kitap da filmler kadar özgün.
Sevgili Tarkovski,ufkumu açtığın için çok teşekkür ediyor, önünde saygıyla eğiliyorum…