Tek bir DNA nükleotidindeki değişiklik, söz konusu DNA şifresinde var olan proteinin tek bir aminoasidinde değişikliğe yol açar. Avrupa asıllı insanların alyuvar hücreleri aşağı yukarı küresel bir görünüştedir. Afrika asıllıların bazılarındaki alyuvar hücreleriyse orak biçiminde ya da hilal görünüşündedir. Orak biçimindeki hücreler daha az oksijen taşırlar ve bunun sonucu olarak bir tür kansızlığa(anemi) yol açarlar. Bu durum sıtmaya karşı daha büyük direnç sağlar. Ölmektense anemik olmak tercih edilir. Kanın işlevi üzerindeki bu önemli etki, normal bir insan hücresinin DNA'sındaki 10 milyar nükleotidden bir tekindeki değişikliğin sonucudur.
Ramazan... O incecik hilal bir neşterdir. Nefste çizikler açar, kötü kanı ve müzmin iltihabı günlerce akıtır. Oradan doğan boşluğa dolunay aydınlığı konacaktır. Ramazan: “Ey iman edenler, iman ediniz” buyruğuna dönmek için mükemmel bir mevsim.
Reklam
Hilâlden bir neşter
Ramazan, harikuladedir. Bu sözcüğü, sözcük anlamında kullanıyorum. Harikulade, kuralı bozan, alışkanlığı parçalayan anlamına geliyor. Ramazan da esasen, gündelik hayatın kendisine eşlik ettiği monoton ritmi bozmaya matuf bir hamledir. Uykunun düzeni, yeme içmenin düzeni, bedenin düzeni bu ay boyunca elden geçer, yeni bir tertibe kavuşur. Hal
Şimdi kelimelerin penceresiyle gösterdiği üslûba bak. Meselâ: ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮَ ﻗَﺪَّﺭْﻧَﺎﻩُ ﻣَﻨَﺎﺯِﻝَ ﺣَﺘّٰﻰ ﻋَﺎﺩَ ﻛَﺎﻟْﻌُﺮْﺟُﻮﻥِ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﻢِ deki ﻛَﺎﻟْﻌُﺮْﺟُﻮﻥِ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﻢِ kelimesine bak, ne kadar latîf bir üslûbu gösteriyor. Şöyle ki: Kamer'in bir menzili var ki, Süreyya yıldızlarının dairesidir. Kameri, hilâl vaktinde hurmanın eskimiş beyaz bir dalına teşbih eder. Şu teşbih ile semanın yeşil perdesi arkasında güya bir ağaç bulunuyor ki beyaz, sivri, nurani bir dalı, perdeyi yırtıp başını çıkarıp, Süreyya o dalın bir salkımı gibi ve sair yıldızlar o gizli hilkat ağacının birer münevver meyvesi olarak işitenin hayalî olan gözüne göstermekle; medar-ı maişetlerinin en mühimmi hurma ağacı olan sahra-nişinlerin nazarında ne kadar münasib, güzel, latîf, ulvî bir üslûb-u ifade olduğunu zevkin varsa anlarsın. Meselâ: Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde isbat edildiği gibi, ﻭَ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﺗَﺠْﺮِﻯ ﻟِﻤُﺴْﺘَﻘَﺮٍّ ﻟَﻬَﺎ deki ﺗَﺠْﺮِﻯ kelimesi şöyle bir üslûb-u âlîye pencere açar. Şöyle ki: ﺗَﺠْﺮِﻯlafzıyla yani: "Güneş döner" tabiriyle kış ve yaz, gece ve gündüzün deveranındaki muntazam tasarrufat-ı kudret-i İlahiyeyi ihtar ile Sâni'in azametini ifham eder. Ve o mevsimlerin sahifelerinde kalem-i kudretin yazdığı mektubat-ı Samedaniyeye nazarı çevirir, Hâlık-ı Zülcelal'in hikmetini i'lam eder. Sözler - 376
"Ağlamak, içini açar evlat. Ağlamak, ıstırabı dindirir. Ağla ki, içinde kopan fırtına, yüreğinin kumsalına vuran yosunları temizlesin. Kalpleri taşa çevirir intikam hırsı, köreltmesine izin verme sakın. Döktüğün gözyaşı berraklaştıracak ruhunu ve gözyaşların kelimelerden taşıp sayfalara döküldüğü gün huzurla dolacaksın. Gözlerinde kin var, yeterince ağlamamışsın anlaşılan."
SAFİYE ALİ KİMDİR? 1891 yılında İstanbul’da dünyaya gözlerini açar. 6 kişilik ailenin en küçük ve en zeki kız çocuğudur. Amerikan Kız Kolejinde okurken Balkan savaşından getirilen yaralıları tedavi eder. Lise bitince doktor olmaya karar verir. Fakat hangi kapıyı çalsa ‘’Tıp Fakültesine kadın öğrenci alamayız’’ sözüyle karşılaşır. Kafaya koymuştur bir kere doktor olacaktır. Maddi imkansızlıklara rağmen Almanya’ya Tıp okumaya gider. Açlık ve sefaletin en dibini görür. Günlüğünde şu not vardır; ‘’Çöpten çıkarıp geceleri yediğim ekmek hiç ağrıma gitmiyor. Ülkemde tıp fakültesi varken buralarda olmam daha çok ağrıma gidiyor. Ne olursa olsun ülkeme doktor olarak döneceğim.’’ Dediğini yapar ve okulunu derece ile bitirip ülkesine doktor olarak döner. Cağaloğlu’nda ilk muayenehanesini açar fakat kadın olduğu için ilk zamanlar kimse gelmez. Halbuki kadın ve çocuk hastalıkları doktorudur. Aşağılamalara, dışlamalara ve hakaretlere aldırmadan, pes etmeden devam eder. Fakir ailelerin kadınlarını ve çocuklarını evlerinde ücretsiz tedavi eder. Eline geçen ilk parayla süt ve bakım evi açar. Hasta ve zayıf çocuklar için Hilal-i Ahmer muayenehanesini kurar. Direnerek, kadınların tıp fakültesine alınmalarını sağlar. Ülkenin tıp eğitimi veren ilk kadını olur. Vücudu kendisinden önce pes eder; kansere yakalanır. Almanya’ya gönderilir. Almanya’da tıp eğitimi aldığı hastanede ılık bir bahar günü hayata gözlerini yumarken şu sözleri söyler; “Kadınlar size emanet… “ Bu yüce kadın Safiye Ali’dir..🧭
Reklam
108 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.